28 Şubat 1997 günü yapılan 'postmodern darbe' ile Türkiye demokrasisine adeta hançer indirilmişti.
RP'li Sincan Belediye Başkanının düzenlediği "Kudüs Gecesi"ni bahane eden cuntacılar 4 Şubat 1997'de 15 tank ile ilçeden geçerek Yenikent'teki tatbikat alanına gitti. Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, bunun üzerine Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı görevden aldı. Gelişmeler, koalisyon ortakları arasında çatlağa yol açtı. Siyasiler arasında yaşanan gerginlik, toplum tabanında da karşılık buldu. Bazı sivil toplum kuruluşları 'Gel darbe yap' dercesine mitingler düzenledi.
ÇEVİK BİR BAŞ ROLDEYDİ
Bunlardan güç bulan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, yıllarca zihinlerden silinmeyecek "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık" açıklamasıyla 'postmodern darbe'nin kapısını araladı.
"Postmodern darbe" olarak nitelendirilen 28 Şubat 1997'deki MGK toplantısının üzerinden 21 yıl geçti. Ancak mağdurların acıları hala çok taze ve o günleri şöyle anlattılar:
"MENDERES İÇİN ATILAN BAŞLIKLAR TAYYİP BEY VE BİZİM İÇİN ATILIYORDU"
AK Parti İstanbul Milletvekili Harun Karaca: Biz içeriye alındığımız zaman, 14-18 kişi alındık. Birbirini tanımayan, niye alındığını bilmeyen insanlar vardı. Neticede işkenceyle bir suçu kabul etmemiz isteniyordu. Oradan Tayyip Bey'in suçlanması... Suçlandıktan sonra da zaten cezaevindeydi, ikinci bir suçtan dolayı da siyasete dönme şansı ortadan kalkacaktı. Sonuç olarak dosyalarda 150 civarında sanık vardı. Bir buçuk sene içinde hepsi beraat etti. Yargıtayda da onandı. Hedef, benim veya diğer arkadaşların ceza alma meselesi değildi. Biz bir hiçiz. Ama ithamlar çok ağır. Basın, manşet manşet bizi yazıyor. Rahmetli Menderes'e atılan suçlar neyse aynı manşetler, Tayyip Bey ve bizim için atılıyordu. Ama hamdolsun, aradan bir buçuk sene geçmeden, o işkenceyi yapanların yüzleri kara çıktı. İstanbul'da Organize Şube'ye düşen kim olursa olsun mutlaka işkenceden geçiyordu. Bizimle ilgili değildi sadece. O günün şartlarında herkes işkence olduğunu bilmesine rağmen, ne yazık ki bu insanları yargılama şansı olmadı
DÜĞÜN HEDİYESİ
Ahmet Çalım: (Öğretmen Subay) Ağustos 1997... Nişanlıyım, düğün için izin almış memleketime gitmişim. Telefonla birliğine dön dediler, döndüm ilişiğimi kesip koydular kapıya. Acı bir düğün hediyesi verdiler bana. Hangi kapıyı çalsak arkamız sıra arıyor "almayın bu adamı sakıncalı" diyorlardı. 2010'da anayasa değişikliği yapıldı 2011'de girebildim Sanayi Bakanlığına...
Atılan arkadaşlar Harp Okulunu derece ile bitirmiş. Hayatı boyunca savunma bile istememişsin, sonra "disiplinsizlikten" atıyorsun dışarıya. Hakkını da aratmıyorsun çünkü YAŞ kararları mahkemeye taşınamıyor.
MEMNUNUM AMA...
Abdullah Göçgün: Haziran 1998'de TSK ile ilişkim kesildi. Çerkezköy Zırhlı Tugay'da eğitim subayı idim. Sicil notum yüksekti, dosyam takdirle dolu. Tugay komutanı bir gün "aynen bir kurmay gibi çalışıyorsun senden çok memnunum ancak eşin kapalı, atılacaksın" dedi. Atıldıktan sonra emekli aylığımız geç de olsa verildi ancak askeri kimlik kartlarımızda ayrıldığımız rütbe yazılıyor. Emekli üsteğmen yazarsan belli ki attılar. Millet bilmez ki "Canım siz de yapmışsınızdır bir şey" gözüyle bakıyor.
13 yıl bir boşluğum var. Hâkim ve savcılar hem vazifelerine döndüler hem de özlük haklarını tamamen aldılar.
Zaten YAŞ kararları açıklanmadan evvel şu kadar kişi ordudan atılacak diye bilgi sızdırılıyor, toplum hazırlanıyordu.
BIRAKIN ŞEHİT OLALIM
Şener Çelenk: Erbakan döneminde atıldım. Bize kışla içinde mobbing uyguladılar. 5. Ana Jet Üssünde (Merzifon) uçak elektronik teknisyeniydim. Bir uçağı tek başıma silahla donatabilirim. Özellikle IFF cihazlarına bakıyordum. Etrafınızdaki uçaklar harp uçağı mı yolcu uçağı mı, VIP mi, dost mu, düşman mı? Ben gittiğimde Merzifon'daki F-5'ler bu cihazı kullanamıyorlardı. Arızalarını tespit ettim, hepsini onardım. İncirlik'teki tatbikata 40 uçaktan 39'u fevkalade uyumlu çalıştı, sadece biri devre dışı kaldı onda da pilot cihazı açmamış. İkinci sortide %100 verim aldık. Kuvvet komutanı direkt uçağa atlayıp Adana'ya geldi, "Nasıl olur bunlar çalışabiliyor muydu yaaa?"
- İşim bu komutanım. Çalıştırırım.
- Peki senden evvelkiler bu bilgiye haiz değil miydi?
- Bilemiyorum komutanım.
Hava Kuvvetlerinden gelen Korgeneral burada mesleğin zirvesine ulaşmış arkadaşlar var ama irticaya karışanı ben bile kurtaramam. Ve baskılar başladı arabamın arka camına kurşun sıktılar. Bir an önce lojmanı terk etmemi istediler. İstanbul'da bir firmaya girdim. 6 ay SSK yatsa emekli olacağım. Firmayı sıkıştırdılar, biz attık, siz nasıl alırsınız diye.
Hanım kanserli, GATA'da yatıyor, hastaneden attılar. Oğlumun üniversite imtihanı neticeleri geldi. Askeri okullara, Polis Akademisine giremez, resmi kurumlara alınamaz. Yaa ne yaptı bu çocuk? Babası namaz kıldı da ondan... Hakkımızda negatif rapor tutanlar üstün başarılı sayıldılar. Cumhurbaşkanımızdan bir şey istiyorum. Rütbelerimiz geri verilmedi, elbiselerimiz geri verilmedi, bari şu Afrin'de vazife versinler de şehit olalım. O makamı çok görmesinler şu insanlara.
BUNALTTILAR
İzzet Çöl: 1997 Ağustos şûrasında ilişiğim kesildi. Habipler köyünde zırhlı tugaydaydım. Fatih'te oturuyordum. Evimize defalarca anketçi pazarlamacı şekline girip kontrol ettiler. Üçüncü katta oturuyoruz, gelip adres soruyorlar güya. Hanım ben yabancıyım komşular daha iyi bilir diyor,
- Olsun bak ben de çarşaflıyım.
- Bana ne hanım, senin çarşafından? Adresle ne alakası var.
Kışla komutanı bir gün kenara çekti, "İzzet dikkat et atılacaksın." İyi de neye dikkat edeceğim? Hayatım da bir kere savunma verdim onda da belediye otobüsü arıza yaptı. 10 dakika geç kaldım. Kış soğuğu ayaz, çocuğun başını sardık onu bile yetiştirmişler kızı da başörtü takıyor. Psikolojim bozuldu, kliniklerde yattım. Hâlbuki bütün kolorduyu temsilen ben gidiyordum atışlara. O kadar masraf edip adam yetiştiriyorsun, sonra dışarıya...
DİSİPLİNSİZLİKTEN RE'SEN
İsmi mahfuz bir yaşzede: Hanımın kapalıysa, namaz kılıyorsan, kara listeye alırlar. Beni Marksist bir asteğmen şikâyet etmiş, haber geldi ama ciddiye almadım. Hoş takibat var diye namazımı bırakacak değildim, ne de hanımım başını açar. Bir gün hiç bir şey sormadan aldılar götürdüler Mamak'a. Bir üsteğmenle bir yüzbaşı daha getirdiler. Yüzbaşı avukatımla görüşeceğim filan deyince güldüler, kanun biziz, çırpınma boşuna. Beni bir hücreye koydular baktım ranzada Hüseyin Kurumahmudoğlu yazıyor. Hatırlıyorum Ülkücü bir gençti ve namaz kılıyor diye katledilmişti, kafasına dipçikle vurula vurula. Onun yatağını bana veriyorlar mesaj ne kadar net ama.