Aptallık Kader Değil,Uyan!..
Aklımızı kullanmak neden önemli?
Kendi sorumluluğumuzu sırtlamak ve birey olabilmek için elbette çok önemli…
Şimdi gelin, bunun üzerinde duralım:
Akıllı kişi deyince ne anlıyoruz?
Düşünüp üreten ve düşündüklerini eylem yoluyla dışına yansıtan insan! Öyle mi?
Peki düşünen insan derken, gerçekten düşünüyor olabilme ihtimaliniz nedir?
Yani ne düşünüyorsunuz? Günlük hayatınızı mı, yoksa alıştığınız düzeni bozmamak adına oluşturduğumuz rutin tekrarları mı?
Bu soruların listesi uzadıkça uzayabilir. Fakat anlaşılması gereken şey, burada “akıl ve düşünce” ne kadar kullanılıyor ve kişiye ne kadar fayda sağlıyor?
Bunun için akıl ve zekanın işlevine bakalım:
Akıl, olaylar arasında mantık kurabilen, doğruyu, yanlışı, gerçeği algılayan, muhakeme eden, sorgulayan, araştıran, kendini güncelleyen ve özellikle çözümü uygulamaya koyan bir mekanizmadır özetle...
Zeka ise; yaratıcı oluşum, bir çok olasılık varsayılarak çoklu düşünme, pratik olarak çözüm bulma, ruhsal olarak algılama, tutkusal farkındalıklar yaratan mizahi anlayış gibi fenomenlerdir.
Zeka, pek sağlıklı olmasada “ IQ” denilen testlerle ölçülebiliniyor. Akıl ise somut olarak (şimdilik) başarılamıyor.
Şimdi bu açıklamaları yaptıktan sonra, gelelim ülkemiz insanının akıl ve zeka düzeyinin nerelerde olduğu gerçeğine!
Maalesef toplumumuzun çoğu, düşündüğünü sanan insan prototipleriyle doludur. Düşündüğünü sanan vegerçekte uyurgezer olarak hayatını yaşayanlar çoğunluktadır.
Şimdi bu konuyu biraz açalım. Yani söyle bir soru ile içeriğini didikleyelim:
Örneğin, düşünmek nedir?
Düşünmek, eskimiş ya da gündemden kalkmış bilgileri zamanı geldiğinde terk edip, yeni bilgilerle kendimizi güncellemek demektir. Bu süreç ise; kişinin yeni bilgiler elde etmesini, gelişen çağa ayak uydurmasını, zihin(bellek- anılar hafızasına yeni bilgiler kayıt etmesi)bilgilerinin de genişletilmesi demektir. Kişi kendini güncelledikçe bilinçli olmaya, empati yeteneğinin artmasını sağlamaya ve de aklının sorumluluğunu daha çok tanıtlamasına başlar. Bu süreçte sadece kendisine karşı değil, dünya üstündeki tüm mevcudata karşı da bütünlük ve sorumluluk hissetmeyi görev bilir.
İnsan olabilmenin yolu, kişinin kendi aklınınsorumluluğunu alabilmesiyle başlar özetle…
Bizim toplumumuzda aklını kullananların sayısı oldukça azdır. Bunun en büyük nedeni, örf-adet-gelenek, ahlak ve din ritüellerdir. Çünkü çocuklaratalarından ne öğrenmişse, büyüyüp de kendi çocukları olduğunda da, aynı tür bilgileri anladıkları şekliyle onlara aktarırlar. Yani gelişen bilgi değil, tekrar eden bilgiyi çocuklarına aktarmış olurlar. Bu da “ kopyala yapıştır” denilen “ataların” eğitim şeklidir.
Kısaca yeni hiçbir bilgi yoktur. Sadece asırlar öncesine ait, o zamanın kurallarına uyan ve günümüz dünyasıyla bağdaşmayan inançlar toplamı, çocukların aracılığıyla dış dünyada kendisinehayat bulur.
Düşünmeyen ve aynı inançları farkında olmadan devamlı yaşayan bu modeller, atalarının mirası olan hayalet deneyimleri sırtlarında bir yük gibi taşırlar. En büyük ironi ise, bundan tamamen bihaber olarak yaşamlarını sürdürmeleridir.
Zaten çoğunlukla bireyler hayatını başkalarını suçlayarak ve yargılayarak geçirir. Kendi aklının yönetimini başkalarına vermiştir çünkü... Eğer aklını kullanma sorumluluğunu alırsa, ne suçlayacak , ne de yargılayacak biri ortada kalmaz.
Çünkü sorumluluk tamamen kendisine ait olacaktır. İşte bu yüzden insan olmak akıl kullanmayı gerektirdiği için, bu sorumluluktan kaçıp, yaşadıkları döngü içine girerler ve acılarla beslenmeye devam ederler.
Bu tipler, bu şekilde devam ettikçe insan olma potansiyeline adım atamayacakları gibi, daima onları kontrol eden ve köle gibi kullanan insanların elinde, kukla olmayı da sürdürürler ne yazık!. Bu da onların, farkında olmadıkları bir çaresizlik seçimidir.
Kısaca acıdan beslenmek isteyenler, akıllarını kullanmaz ve de kullanamazlar!…
Peki, yaratılmış bir birey olarak insan “mal” mıdır? Yani daha açık ifadeyle söylersek, “aptal” mıdır?