Meczuplardan biri hafta içinde yumurtlamış: “İslam ümmetinin beklediği Mehdi geldi!”
Bir süre önce de yine başka meczuplardan birinin ağzından bal akmış sanki: ”Allah’ın vasıflarını üzerinde taşıyor…” bir diğeri ise: “Namaz kılmayan idam edilsin!”
Evet… Akıl alır gibi değil! 21 Yüzyılda bu tür düşüncelerin nasıl olup da ortaya döküldüğü, özellikle konuyla alakalı hiç kimsenin böyle söylemlere karşı çıkmadığı ve hatta fırsat bulduklarında onları desteklemekten geri durmadıkları da ayrı bir garabet!
Şimdi bu tür söylemlerin neden günümüzde çoğaldığına açık bir yorum getirmeden önce, şu son söylemin bazı ayrıntılarını dile getirelim… Böyle söylemler, bilindiği üzere genellikle inançlarla ilgilidir. Ancak, o söz konusu inançlarda da ne yapsanız bunlar hakkında doğru bilgi edinmenize olanak yoktur. Çünkü inançlar kapalı kutudur ve asla kapağını açmak da mümkün değildir. Çünkü bilindiği üzere zaten şeriat, bir anlamda “yasak” demektir.
O halde konuya, inançlar yani din açısından değil, özellikle yarı bilimsel verilerin yer bulduğu alan olan ezoterik ya da spiritüel (ruhsal) öğretiler yoluyla değerlendirmeye yönelmek en doğrusudur. Biz de öyle yapalım elbet!
Yaklaşık on yıl kadar önce “Arıtan Yayınları” arasında çıkan “Tanrı’nın Gazabı Yoktur” adlı kitabımda, “Mehdi” hakkında neler söylemişiz bir bakalım. Yani konu hakkında, esas itibariyle ne kadar çarpık olursa olsun yine de doğru bazı verilere ulaşmaya yönelmek en doğru tavır olsa gerek!
Mehdi, deyince dünyadaki yaşamın yani varoluşun son aşamaları akla gelir. Buna göre, kıyamet dönemi öncesi dünya realitesindeki çarpıklığı önlemek amacıyla İlahi Nizamın görevlendirdiği bir ulu zat dünyamıza inecek ve kaosa dönmüş olan yaşam realitesini inanç ekseninde düzelterek her şeyi yerli yerine koyacaktır. Özetle İslam inancı böyle söylemektedir… Mehdi denilen zat, daha sonra da görevini tamamlamış olarak geldiği yere geri dönecektir!
Bu bilgi genellikle Hristiyan ve de daha az yoğunlukta olmak üzere İslamiyet’te görülmekte ya da bilinmektedir. Oysa yeryüzünde dört bini aşkın din vardır ve birbirlerinden kopyalanmışçasına hemen hemen hepsinde böyle bir kurtarıcının kıyamet öncesinde geleceği müjdelenmiştir. İşte kitabımızda, konuya ilişkin olarak vermiş olduğumuz bazı ayrıntıların özeti şöyledir:
Çin’de, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki uyumu yeniden kurmak için devre sonunda (kıyamet öncesi) dönecek olan “Konfüçyüs” tür. Avustralya’nın ilkel yerlileri de, çok eski dönemlere ait göksel kahramanlarına “”Ngumyari” ve “Wandina” adlarını vermişlerdi. Bunların da dönüşü, o bölgelerde halen sabırsızlıkla beklenmektedir.
Eski İnka efsanelerine göre, ”Wiracocba” (Huirakoça) üç erkek kardeşiyle Dünya’yı ziyaret etmişti ve o dönemde var olan “İndio” yerlilerine öğretmenlik etmişlerdi. Bunlar Dünya’yı terk ederken, bir gün geriye döneceklerini de vaat etmişlerdi. O realitenin torunları olan İnka hükümdarları, bunlara “Güneşin Oğulları” adını takmışlardı. Ki, İnkalar, tamamen yok oluncaya kadar; sözü edilenlerin geri dönmesini o süreçlerde sabırla bekledikleri kayıtlı bulunmaktadır. Bunlardan başka Peru’da “Pizzaro”, Meksika’da “Cortez”, geri döneceklerine inanılan ve beklenilen Mesih ya da Mehdi gibi diğer göksel kurtarıcılardır.
Bilinen ve en çok inanılanlardan İsa Hristiyanlıkta “Mesih” olarak, İslami inanışta “Mehdi”, İbranilerde “Maşiyah”, Yunanlılar’da “Hristos” ve Yahudilerde de “Davud” soyundan birinin gelmesi bilgisi ise halen geçerliliğini korumaktadır. Doğu kültüründe ise “Krişna” ve “Hanoh”u da elbet unutmamak gerek!
Bunlardan gerçekte hangisi dönecektir? Bunu bilmek mümkün değil! Ya da hepsi... Ancak, biz şunu söyleyelim ki, önümüzdeki devre sonu daha öncekilere hiç benzemediğinden, yani yakın bir süreçte gezegenimizde çok önemli bir tedrisat değişimi yaşanacağından, isimleri zikredilenlerin tümü de gelebilir ya da hiçbirinin gelmesine gerek kalmayabilir! Çünkü neo-spiritüalistlerin (yeni ruhçuluğun) yorumlarına göre, bu yüce varlıkların düşün biçimleri realite içinde yeşerecek ve boy vererek, insanoğlu kendi kendini kurtarma becerisini yerine getirecektir!
Özetle dünya genelinde bir kaosun oluşması halinde yapılacak göksel yardım, yalnızca bilgilendirme yoluyladır, çünkü insan kendisine emanet edilmiştir. Bir diğer deyişle, kendisinden başka kurtarıcısı yoktur ve de asla böyle bir özel görevli zat gelmeyecektir! Zaten birilerinin eteğine yapışmak, insanoğlunun bir müzmin tembelliğidir ve gerçek özgürlüğüne kavuşabilmesi için bu olumsuz tavrını değiştirmesi, kendi kendini mutlaka aşması gereklidir. Bir başka çözüm asla yoktur!
İşte bu bilgiler ışığında günümüz Türkiye’sine ve özellikle iç siyasete baktığımızda, gördüğümüz manzara gerçekten içler acısıdır. Bu tür söylemlerde bulanan meczuplar ya mutlak biçimde ağır psikopattırlar ya da beklentilerindeki çıkar ilişkilerine dayalı bir yalakalık hezeyanındadırlar. İşin garibi, bunlar malum kişilerce zaptı-rapta alınacağına ya görmemezlikten geliniyor ya da el altından bu söylemlerin üzeri örtülmeye çaba gösteriliyor.
Yani aslında ipin ucu çoktan kaçmıştır. Ve bunlara karşı duracak iyi bir muhalefet de mevcut değildir maalesef!... Üç muhalif partiden biri ayrılıkçılığı sembolize ederken, diğeri iktidara her sıkıştığında baston olma formunu bozmamaktadır. Ana muhalefet partisi ise, iki ileri bir geri yönde volta atarak yerinde sallanmaktadır. Kısaca ülkenin kurtuluşuna bir çare olacak konumdan çoktandır dışlanmış gibidirler.
Öte yandan Mehdi’nin bu kadar erken geleceği, bazı aklı evvellerden başka kimsenin, aklına gelmiyor elbet! Öne sürülen zat ise, bırakın mehdiliği, dinciliğin egemen olduğu çoğunluğa yalnızca kendi çıkarı ve ihtirası amacıyla önderlik etmektedir. O nedenle de bugünkü Türkiye, 20 yıl önceki Türkiye değil; tam bir Ortadoğu ülkesi haline düşmüştür. Demem o ki: Ne dünya ne de ülkemiz, gerçekte bir Mehdi beklemiyor ve hele ki anılan zat gibisini ise asla!..
Sevgilerle…