Sosyal medya, dünyada yaşayanların seslerini duyurabildikleri, haklarını savunabildikleri önemli bir mecra. Bu alan, genellikle toplumun gerçek yüzlerini görmemize de olanak tanıyor. Peki gerçekten insanlar olduğu gibi mi davranıyor? Yoksa popüler kültüre göre şekilleniyor mu?
Birçok insan toplumsal olaylarla karşılaştığında, bu durumu sadece dışarıdan bir gözlemci olarak değerlendirir. Merhamet ve vicdan duyguları bir kenara iter, ahlaki normları ise göz ardı eder. İnsanlar, yaşanan acıların ya da zor durumların derinliğine inmeyi tercih etmezler. Bunun yerine, olaylara yaklaşım biçimleri, ne kadar dikkat çekecekleri ve ne kadar süreyle konuşulacaklarıyla ilgili olur. Hatta bazen, bir toplumsal olayın etrafında dönüp dururken, asıl önemli olan şeyin, o anki duygu ve düşüncelerini başkalarına ne kadar etkili bir şekilde iletebildikleri olduğunun farkına bile varmazlar.
Bu durumda olayların kendisinin değil, insanların ne kadar konuşup tartıştıkları, kimlerin onlara ne tepki vereceği önemli hale gelir. Olayın gerisindeki acı, kayıplar veya haksızlıklar görünmez olur. Oysa, toplumun bir parçası olan her birey, bu meselelerin derinliğini vicdanını dinleyerek sorgulamalı, sadece ses getirmek için değil, gerçekten doğru olanı görmek için düşünmeli. Ama çoğu zaman, insan kalabalığının ortasında, duygu ve düşünceler, bir “trend” olma yolunda ilerler.
Son yıllarda sıkça karşılaştığımız kadın cinayetleri gibi toplumsal travmalarla karşı karşıya kaldığımızda ise sosyal medyada artan tepkilerin bir kısmı, aslında daha derin bir soruna işaret ediyor: Duyarsızlık ve önemsememe.
Kadın cinayetleri, o kadar sık yaşanan bir gerçekliğe dönüştü ki, birçok insan artık buna alıştı. Bir yenisi daha gündeme gelene kadar toplum unutuyor, sağırlaşıyor ve görmezden geliyor.
Bu tepkisizlik, toplumsal bir ağrının işareti mi, yoksa bir duyarsızlık mı? Belki de ikisi birden.
Sessiz kalmak, bir insanın çığlığını bastırmaktır. Bu nedenle, sosyal medyada bir haber gördüğümüzde, o haberi yalnızca “görüp geçmek” yerine düşünmeli, gerçek anlamda harekete geçmeliyiz. Çünkü bu mesele yalnızca kadınların değil, tüm toplumun meselesidir.