Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Filistin ve Kudüs'te yaşananlara dikkat çekerek, "İnsanlığın, özellikle barış merkezi olması gereken Filistin’in ve Küdüs’ün adını zulüm ile yan yana yazan İsrail yönetiminden iki cihanda da davacı olacağız. Biz bunları iyi tanıdık, iyi biliyoruz. Bunlarda ne insani, ne vicdani asla böyle bir karakter, böyle bir cibilliyet yok" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İBB Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen Uluslararası Zeytindağı Barış Ödülleri Töreni ve “Kudüs’ün Son Yüzyılı” Belgesel Galası’na katıldı.
“Filistin’in ve Küdüs’ün adını zulüm ile yan yana yazan İsrail yönetiminden iki cihanda da davacı olacağız”
Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin sorununun sadece bir coğrafyanın meselesi olmadığını vurgulayarak, “Filistinliler dünyadaki tüm mazlumların sembolüdür. Tarih boyunca Musevilerin, Hristiyanların ve Müslümanların kutsal şehri olan Kudüs ise insanlığın ortak değerler etrafında toplanabilme idealinin sembolüdür. Burada farklı dinlerden, kültürlerden bireyler olarak bir aradayız. İnsanlığın geleceğini, Filistin ve Kudüs meselesinde verilen imtihanda elde edilecek netice belirleyecektir. Bu imtihandan alnımızın akı ile çıkabilirsek insanlık olarak geleceğimize umutla bakabiliriz. Tam tersi olursa o zaman hakların, özgürlüklerin, ahlaki ve vicdani tüm ölçülerin ortadan kalktığı, zulmün hakim olduğu karanlık bir gelecek bizi bekliyor demektir. Çünkü Filistin ve Kudüs‘te yaşananlar zalimlerin zulümlerini meşrulaştırma, hatta kurumsallaştırma çabasından başka bir şey değildir. İsrail yönetiminin kendi topraklarına sahip çıkmaktan başka suçları olmayan Filistinlilere uyguladığı şiddet, zalimlerin cüretinin arttığını gösteriyor. Bu saldırılarda şehitler veren Filistinlilerin yaşadıkları karşısında uluslararası toplumun kayıtsızlığı, hiçbir bireyin güvende olamayacağı bir geleceğin işaretidir. Biz insanlığın, özellikle barış merkezi olması gereken Filistin’in ve Küdüs’ün adını zulüm ile yan yana yazan İsrail yönetiminden iki cihanda da davacı olacağız” diye konuştu.
“Bunlarda ne insani, ne vicdani bir cibilliyet yok”
Ortadoğu’da ve Suriye’de yaşananların acı bir gerçeği ortaya çıkardığını vurgulayan Erdoğan, “Biz bunları iyi tanıdık, iyi biliyoruz. Hatta ikili görüşmelerde onların bize söylediklerini unutmamız mümkün değil. Bunlarda ne insani, ne vicdani asla böyle bir karakter, böyle bir cibilliyet yok. Uluslararası toplumun özellikle de görevi barışı temin etmek olan uluslararası kuruluşların riyakarlığı artık gizlenemez, tahammül edilemez boyuta ulaşmıştır. Bu çarpıklığa karşı itirazımızı biz 'dünya 5’ten büyüktür' diyerek dile getiriyoruz. Dünyadaki tüm ülkelerin güvenliğini sadece 5 ülkenin çıkarına ve keyfine bırakan bir sistemin sürdürülebilirliği yoktur. Artık BM’nin reforme edilmesi olmazsa olmazdır. Dünya İkinci Dünya Savaşı şartlarında yaşamıyor. Bunlar tarih oldu. Şimdi BM’yi reforme etmek suretiyle yeniden bir BM yapısını ortaya çıkarmak gerekiyor. Türkiye olarak bu çarpıklığın düzeltilmesi konusunda bir yol açmak için harekete geçtik. Görüştüğümüz tüm dünya liderlerine bunu anlatıyoruz. Tabii bu 5 ülkenin işine gelmediği gibi diğer liderler de korkuyorlar, çekiniyorlar. 'Böyle bir şeye tevessül edersek acaba akıbetimiz ne olur.' Çünkü hepsinin bu 5 ülkeden çıkarları var. Birisi sağdan, birisi soldan. Hepsi bir yerden bağlı. Hamdolsun bizim böyle bir bağlantımız yok. Biz sadece Hakk’a bağlıyız, halkımıza bağlıyız. Onun için de doğru neyse bunu son nefesimizi verene kadar savunacağız. İnsanlığın tamamına hizmet edecek bir uluslararası güvenlik mimarisi kurulana kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
“Vicdanların nasır tuttuğu bir dünya daha güvenli değil, ancak daha acınacak durumdadır”
Filistin’de yaşanan katliamın en büyük mağdurlarının kadınlar ve çocuklar olduğunu söyleyen Erdoğan, “Filistinli çocukların bir bölümü vatanlarının dışında mülteci kamplarında hayatlarını sürdürüyor. Vatanlarında kalmayı başarmış olanlar ise her gün okullarına giderken arama noktalarından bindiği toplu taşım aracına, kapısından girdiği eğitim kurumuna kadar adımını attığı her yerde ayrımcılığa maruz kalıyor. Sokakta fanatiklerin tacizine uğrayan, okul çantasındaki kitabı, defteri yerlere dökülüp aranan Filistinli çocuk kendisine nasıl bir gelecek tahayyül edebilir. Evinin ne zaman başına yıkılacağının, çocuğunun dönüp dönmeyeceğinin endişesi içindeki Filistinli kadın nasıl geleceğine güvenle bakabilir. Hangi Filistinli birey kendine haksızlığı, hukuksuzluğu politika haline getirmiş bir zulüm devletinin parçası olarak hissedebilir. Kendi mülkünün yağmalandığını gören hangi çiftçi, iş adamı üretimin kalkınmanın gelişmenin peşine düşebilir. Kulaklarını Filistinlilerin çığlıkların kapatmış olanlar, eğer kendilerini daha huzurlu bir dünyada hissediyorsa, ortada çok vahim bir durum var demektir. Vicdanların nasır tuttuğu bir dünya daha güvenli değil, ancak daha acınacak durumdadır. Bir kısmını bugün burada ağırladığımız gibi mahşeri vicdanın temsilcileri ortaya çıkıyor da umutlarımızı korumayı sağlıyor. Tıpkı bembeyaz karın içinden çıkmayı başarıp bizleri selamlayan kardelen çiçekleri gibi zulmün ortasından birer vicdan abidesi olarak yükselen bu insanlara müteşekkiriz” ifadelerini kullandı.
“Meydan okumalar, sadece bitmek tükenmek bilmeyen bir güç iştahıyla yapılıyor”
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda yaşananları hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tek dertleri pastadan çok pay almak isteyen muhterisler dünyamızı yakıp yıkarken, geride kurbanlar bıraktılar. Bugün de benzer hırsızlar coğrafyamız üzerinde oynanan oyunlarda kendini gösteriyor. Filistinlilerin maruz kaldığı insanlık dışı saldırılar, Suriyelilerin, Iraklıların, Yemenlilerin yaşadığı trajediler bu oyunların tezahürüdür. Gerisinde insani hiçbir amacın olmadığı meydan okumalar, sadece bitmek tükenmek bilmeyen bir güç iştahıyla yapılıyor. Cezayir’de Fransızlar 5 milyon Müslümanı katlettiler. Libya’da aynı Fransızlar devasa bir katliam yaptılar. Dünyanın sesi çıkmadı. Bu her zaman aynı oyun. Yarın da aynısı olacak endişeniz olmasın. Çünkü yapı bu, karakter bu, cibilliyet bu. Bunu değiştirmek mümkün değil” açıklamalarında bulundu
“Ekonomik, siyasi, askeri güç dendiğinde birbiriyle yarışan 10 katımız büyüklüğündeki devletler, niye insani yardım dendiğinde gerimize düşüyor”
Türkiye’nin dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasına rağmen insani yardımda ilk sırada yer aldığına dikkat çeken Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Halbuki bizim ne Amerika ile, ne batılı ülkelerle mukayese edilebilir yanımız yok. Onlar çok önümüzde ama buna rağmen biz farklıyız. Biz biliyoruz ki verdiklerimiz bizim için kayıp değil. Tam aksine o bizim inancımızın gereği olarak olması gerekendir. Peki ekonomik, siyasi, askeri güç dendiğinde birbiriyle yarışan bizim 10 katımız büyüklüğündeki devletler, niye insani yardım dendiğinde gerimize düşüyor. Çünkü tamamen bir vicdan işi olan insani yardım para getirmez, petrol getirmez, altın getirmez, siyasi güç getirmez. Bunlar nerede elmas varsa, altın varsa, petrol varsa oradalar. İnsani yardım, size sadece en yakınınızdakilerden başlayarak diğer insanlara karşı sorumluluğunuzu yerine getirmiş olmanızın huzurunu verir. Türkiye olarak Suriye ve Iraklı toplamda 4.5 milyon kişiyi ülkemizde misafir ederken Avrupa devletleri bir ara ciddi paniğe kapıldılar. Adeta bize ‘ne olur siz onları orada tutun’ dediler. Biz zulmedecekler diye bizdeki bu muhacirlere kapıyı açıp da onları göndermedik. Tekrar onları kamplarımıza aldık. Çünkü zulmedeceklerdi. Bazı komşu ülkelerde yaptıkları zulmü gördük. Bize gelip yardım istediler. Türkiye olarak biz hiçbir karşılık beklemeden bu kardeşlerimize evimizi, ekmeğimizi paylaşıyoruz. Çünkü biz ensar olmaya taliptik. Çünkü biz sevgililer sevgilisi peygamberimizi ağırlayan o ensarı öğrenmiştik. Bu çalışmalara destek olmak üzere 3 milyar avro yardım sözü verdiler. Ayrıca AB’ye tam üyelik müzakereleri çerçevesinde yapmaları gereken serbest dolaşım hakkı ve fasılların açılması başta olmak üzere ilerleme taahhüdünde bulundular. Biz hala kardeşlerimizi misafir etmeyi sürdürüyoruz. Yardım gelse de gelmese de biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Şu ana kadar yaptığımız yardım 31 milyar dolar oldu. Dedim ya biz bunu asli görevimiz telakki ediyoruz. Bereketi de geliyor. Avrolar gelse de gelmese de bereketi var. Şu ana kadar verdikleri 1 milyar 859 milyon avro. Siz 6 milyar avro. İşte batı bu. Onun için batıyı iyi tanıyın.”
"5 bin tır silah oraya geliyor. Bunlar kime karşı? Türkiye'ye karşı"
Amerika ve koalisyon devletlerinin Suriye’de gerçekleştirdiği hava saldırısına da değinen Erdoğan, “Aynı ülkeler Suriye’ye birkaç saatlik operasyonda bilmem kaç yüz milyon dolarlık bomba kullanmayı böbürlenerek anlatıyorlar. 5 bin tır silah oraya geliyor. 2 bin kargo uçağıyla. Bunlar kime karşı geliyor. Gelse gelse bunlar Türkiye’ye karşı geliyor. Sınırda Türkiye var çünkü başka birisi yok. 20 tane üs var sadece Amerika’nın. Bu üsler ne iş görür, kime karşı. Bütün bunları sorduğumuz zaman ‘biz hepsinin seri numaralarını aldık, savaş bitince alıp gideceğiz’ diyorlar. Kimi aldatıyorsunuz. Biz bunları Irak’ta gördük. Irak'ta siz hiçbir silah almadınız. Daha sonra biz o silahların bir kısmını PKK’lıların elinden topladık. İnsanları öldürmek için gösterdikleri gayretin onda birini insanları yaşatmak için kullansalar muhtemelen bütün sorunlar çözülecek. Biz Türkiye olarak kim ne yaparsa yapsın elimizdeki gücü ve imkanları insanlığın yararı için kullanmayı sürdüreceğiz. Nerede bir mazlum varsa yanında olmak için daha çok çalışacağız” dedi.
"Ne zaman ki insanlığın tamamı zalimlere ‘one minute’ deme noktasına gelirse, işte o zaman bu zulüm bitme sürecine girmiş demektir"
Davos’taki “one minute” çıkışını hatırlatan Erdoğan, “Biz Davos’ta ‘one minute’ derken sadece kendimizin değil, milletimizin ve dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın Filistin meselesine vicdanı bakış sahibi herkesin hissiyatını dile getirdik. Ne zaman ki insanlığın tamamının zalimlere ‘one minute’ deme noktasına gelirse, işte o zaman bu zulüm bitme sürecine girmiş demektir” şeklinde konuştu.
İsrail ziyareti sırasında Başbakan Ariel Şaron ile yaptığı görüşmeyi anlatan Erdoğan, “Filistin tarafına geçeceğiz bayağı çile çektirdiler. Yarım saat oyaladılar. İkili görüşmede enteresan bir şey anlattı Şaron. Sonra da malum çok çile çekti. ‘Hayatta en çok zevk aldığım şey Filistinlileri öldürürken tank üstündeki görevimdi’ dedi. Düşünebiliyor musunuz? Bu insanların karakteri bu. Ne oldu sonra. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Onun için adil olacağız. Dürüst olacaksın, zulmetmeyeceksin ve bizlere düşen inşallah o güne kadar mücadeleyi sürdürmek. Her platformda Filistinli kardeşlerimizin seslerini duyurmaktır” diye konuştu.
Doğancan Cesur