Tahrifatların madde madde sıralandığı raporda, Gülen için “Neredeyse çiğnemediği esas ve hüküm, istismar etmediği değer kalmadı” denildi. Darbe girişiminin ardından Gülen yapılanmasını yeniden mercek altına alan Diyanet İşleri Başkanlığı, Olağanüstü Din Şûrası’nın ardından kapsamlı bir rapor hazırlıyor. Raporun, “FETÖ-PDY’nin din istismarı” bölümü büyük ölçüde tamamlandı. Raporda örgütün “neredeyse çiğnemediği esas ve hüküm, istismar etmediği değer kalmadığı” gibi tespitlere yer verildi. Bu tespitler yapılırken Gülen’in vaazlarından ve yapılanmanın kullandığı araçlardan somut örnekler kullanıldı. Bu değerlendirmelerin ardından örgüt tarafından istismar edilen dini değer ve hakikatler madde madde sıralandı.
ALLAH’IN ADINI KULLANDI
FETÖ mensupları, Gülen’in Allahü teâlâ ile doğrudan konuştuğuna inandıkları için onun sözlerini bütün insanların sözlerinden üstün tutuyordu. Oysa Allahü teâlâ seçtiği peygamberleri dışında hiç bir beşerle doğrudan konuşmadı.
İstismarcı Gülen, 7 Nisan 1991 tarihinde yaptığı bir vaazında biatten bahsederken, “Elimi elime koydum, şunu benim arkadaşlarımın eli say Ya Resûlullah dedim. O eli tutanlar Allah’ın elini tutmuş sayılırlar. Bu cemaat Allah’ın elini tutmaya niyet etmiş gibidir” demişti... (Prof. Dr. Ahmet Keleş, Gülen’in bir sohbetinde “Gayb” perdesinin açılıp kıyamete kadar nelerin olacağının kendisine gösterildiğini açıklamıştı. Eski cemaat mensubu Nurettin Veren yıllar sonra Gülen’la ilgili itiraflarında şunları söylüyordu, “O kendisini ‘Kuttul Attab’ diye bir makamda görüyordu. Bu, Peygamberlerin üstünde, Allah’ın altında yeni bir makam...”)
KUR’AN-I KERİMİ YERE ATMIŞTI
3 Haziran 1990’daki vaazında güya heyecanlanıp Kur’an-ı kerimi cemaatin üzerine fırlatmış, ardından hüngür hüngür ağlamıştı.
KUR’AN İSTİSMAR EDİLDİ
Gülen 3 Haziran1990 tarihinde yaptığı bir vaazında güya heyecanlanıp Kur’an-ı kerimi cemaatin üzerine fırlatmış ve bu esnada da “Kur’an’a sahip çıkın! Resûlullah’a sahip çıkın!” diye bağırmıştı. FETÖ lideri, 31 Mart 1991 tarihinde ‘Kutsilerin Ufku’ konulu vaazında ise, bu kutsilerin Peygamberimiz ve ashabı olduğunu ifade ettikten sonra ahir zamanda ‘ikinci kutsiler’ diye bir gruptan bahsetti. ‘Kutsiler’ sözüyle kendi grubuna kutsallık atfeden Gülen, (Ra’d, 13/43) ayette yer alan “Kendilerinde kitap bilgisi olanlar” ifadesini, kendi grubu şeklinde yorumlamıştı. Gülen’in Hazreti Meryem’e gelen ruhun da (Hâşâ) Hazreti Muhammed olduğunu söyleyecek kadar tahrifte ileri gitmişti... (Fetullah Gülen, cemaat mensuplarına kendisinin ‘Peygamber efendimizden sonra gelen kişi’ olduğuna inandırmıştı.)
EFENDİMİZİ BİLE…
Vaazlarında açıkça dile getirdiğine göre Hazret-i Muhammed, İzmir’e gelip cemaatin arasında dolaşıp onları teftiş ediyordu. Hatta 6 Nisan1979 tarihli bir vaazında şunları söylemişti: “Geve bulunduğum yerde Rasul-i Ekrem’i gördüm. Bana dedi ki: Ben şimdi teftişe çıktım. Buradan da İzmir’e gidiyorum.”
Bir örnek ise örgütün televizyonunda yayınlanan ve o dönemde reyting sıralamasında dikkat çekici bir yeri olan Şefkat Tepe isimli dizide Peygamber Efendimizi ışık hüzmesi halinde bir kamyon kasasına binmesi oldu.
(1995 tarihli “Yeni Mülahazalar” isimli vaaz kasetinde daha da ileri gitti, “Bizzat Peygamber Efendimiz bana gelse ve birtakım taleplerde bulunsa muhalefet edip O’na karşı çıkarım” demişti. Peygamber Efendimiz’in Türkçe Olimpiyatları’na geldiğini iddia edecek kadar sapıtan FETÖ başı, Resûlullah’ın rüyada kendilerine “Twitleri ikiye katlayın” dediğini yalanını söylemekten dahi çekinmedi. Hatta öylesine işler sapkınlık boyutuna ulaştı ki, Gülen örgütü üyelerine sürekli olarak Peygamber Efendimizin Fetullah Gülen’le 81 ili teftiş ettiği, öğrenci evlerini denetledikleri gibi akla ziyan masallar anlatıldı. Cemaatine gaz vermek için de, “Peygamber’le görüştük! Ülkeyi cemaatimize verdi” yalanını bile uydurdu. Cemaatin özel bir kesimi arasında dolaşımda olan ve açıktan ilan edilmeyen inanca göre Gülen, ‘kader yazabilen’ bir isimdi. Cemaat aynı zamanda Gülen’in Mesih olduğu inanıyordu. Bunu sorgulayan kâfir, münafık olarak damgalanır ve lanetlenirdi.)
SAHABEYE HAKARET
3 Haziran 1990 tarihinde yaptığı bir vaazında “Bu din garip olarak başlamıştır. Başladığı zamana avdet edecektir...” hadisini naklettikten sonra kendi grubunun bu gariplerin ikinci halkası olduğunu ifade etmişti. Daha sonra Resûlullah Efendimizin bir elinin sahabesinin başı üzerinde olduğunu, bir elinin de kendi cemaatinin başı üzerinde olduğunu yalanıyla cemaatini kandırmıştı.
BEDDUA SEANSLARI
Fethullah Gülen’in en çok gündem olan sözleri arasında “bedduaları” geliyor. Diyanet’in raporuna göre Gülen bu kavramı da istismar etti, bir silah olarak kullandı.
KAFASINDAN FETVALAR UYDURDU!
Gülen, takipçilerinin örgütsel bağlılıklarını kesintisiz sürdürmelerini temin için fıkıh ilminde yer alan hükümleri kafasına göre değiştirip tehdit vasıtası haline getirdi. Vaazlarında farz olan örtünme meselesi ile ilgili şunları söylemişti: “Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez. Zannediyorum Peygamberliğin 16. ve 17. senesinde Müslüman kadınların başları açıktır. Temel meseleler varken, teferruatla uğraşılmamalı.”
“Kozadan Kelebeğe” adlı eserinin 131. sayfasında ise “Kelime-i Tevhidin ikinci bölümünü yani ‘Muhammed Allah’ın resulüdür’ kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden (söyleyen) kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır.” diyordu. Bu sözleriyle Hristiyan ve Yahudilerin de cennete girebileceklerini ima ediyordu.
Haram olmasına rağmen büyük abiler evlerde kalan kızlara muta nikâhı kıyıyordu.
Akıllara ziyan olan bir başka fetvası da, “Eğer kaçınılmazsa zevk almadan zina dahi yapabilirsiniz” idi.
Gülen, 28 Şubat sürecinde FETÖ mensuplarına tanınmamak için eşlerinin başlarını açmalarını, içki içmelerini ve ‘cuma’ya gitmemelerini istedi.
Beş vakit namaza da el atan FETÖ başı, öyle sapık fetvalara imza attı ki, uygun bir zamanda arka arkaya ya da kalben ima ile kılın, olmadı kaza edin, diyordu.
Oruç konusunda ise ramazan dışında uygun bir zamanda tutulabileceği fetvasını vermişti.
GENÇLERİ KULLANDI
Örgüt, orta öğretim seviyesinden itibaren ülkedeki zeki gençleri, inançlarını, ideallerini, ufuklarını ve hayallerini ya çalarak yahut yanlış yönlendirerek istismar etti, tertemiz duygularını sömürdü. Sahte tevazu ve yumuşak sözle, gözyaşı ve sözde vaaz ve nasihatle her umut ve özlemi emeline alet edip millet evladından devşirdiklerini gizli maksat, mutlak itaat ve sinsi bir sızma becerisiyle donattı.
İşte Türkiye gazetesinin yaptığı analiz;
Peki yıllarca niye sustunuz?
Fetullah Gülen’in günah galerisi öyle kabarık ki, hangisini sayalım...
Papa’nın elini öptü.
Dinler arası diyalog projesiyle İslamiyet’in altını oydu.
Başörtüsüne ‘furuat’ dedi.
Takiyye için içkiye, zinaya, oruç tutmayı terk etmeye “izin verdi.” Kelime-i Tevhid’deki “Muhammed, Allah’ın resulüdür” kısmı için “Söylenmese de olur” dedi.
Hristiyan ve Yahudilerin de cennete girebileceklerini ima etti.
“Bizzat Peygamber Efendimiz karşıma gelse, bana ‘bırak’ dese, ‘hayır, ben devam edeceğim’ derim” diyecek kadar ileri gitti. Peygamberimizin, Hazreti Meryem’in eşi olduğunu ima etti.
“Cebrail aleyhisselamı çok severim. Hiç görmediğim, tanımadığım bir melek bu (sanki diğerlerini sıkça görmüş gibi!). İşte bu Cebrail aleyhisselam bir parti kursa desteklemeyeceğim” dedi.
Şakirtlerine Hıristiyan gençlerin “gereksiz yere” namaza özendirmeye çalışılmamasını söyledi.
Haçlıları övdü.
Milyonları, İslamiyet’e hizmet ettiği yalanlarıyla kandırdı. Müslümanları istismar ederek küçük bir cemaatten, dünyanın en tehlikeli terör örgütlerinden birini çıkardı.
Gülen, İslamiyet’e büyük darbeler indirirken, Diyanet İşleri Başkanlığı ise uzun süre buna seyirci kaldı. Hatta zaman zaman Gülen’in projelerine hizmet etti. Mesela, bugün FETÖ’cülükten tutuklu bulunan Mümtaz’er Türköne’nin ortaya attığı “Kutlu Doğum” garabetine sıkı sıkıya sarıldı. Peygamberimizin doğum gününün miladi takvime bağlanması alkışlandı.
FETÖ’nün 17 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri Diyanet’i de gerçeklerle yüzleştirdi.
(Gerçi Türkiye’de birilerini pompaladığı ‘dinde reformcu’ bir başka tehlike Seyit Kutup’u destekleme konusunda hâlâ ısrarcı ama…)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Onun sözde eserlerini inceleyin” talimatı üzerine Din İşleri Yüksek Kurulu harekete geçti. Gülen’in kitapları mercek altına alındı. Diyanet, tahribatı ortaya koyan bir rapor hazırladı. Taslakta, Gülen’in özellikle 1990’larda yazdıklarına atıfta bulunulup “Neredeyse çiğnemediği esas ve hüküm, istismar etmediği değer kalmadığı” ifade edildi. Diyanet, çok geç kalmış bir adımı attı.