Eziyetin Adı Bayram Tatili
Nasıl da değişiyor her şey!..
Otuz-kırk yıl öncesinin bayramlarında İstanbul’dan kaçıp, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki insan selinin arasına katılmak ve tatil yerine eziyet çekmek kimsenin aklına gelmezdi pek! Çünkü o zamanların bayramlarında, akrabadan akrabaya ya da komşudan komşuya gidilen bayram ziyaretleri vardı yalnızca…
Özellikle son yıllarda, ülkemiz içinde bir moda gibi yayıldı bayramlarda uzun bir geziye çıkmak!.. Seçilen yerler ise, aklı başında insanların bayramlarda pek de gideceği yerler değil!
Neden derseniz, açıklayayım:
Artık ne yazık ki tatil diye önüne gelenin gittiği beldeler, eziyetin üstüste bindiği tam bir curcuna da ondan!
Örnek vereyim isterseniz:
Avşa Adası, 2500 nüfuslu beldelerimizden biridir … Fakat şu son şeker bayramında, oradaki sayı ne oldu biliyor musunuz?
Söyleyelim efendim: Tam 130 bin!
80’li yılların ortalarında, oradaki Kum-Tur tatil kampının işletmeciliğini üstelenmiş olduğum için yakından tanık olmuştum. O süreçlerde dahi Avşa’nın dar sokaklarında insanlar birbirlerine sürtünerek yürümekteydiler. Ki taş çatlasa 30 ya da bilemedin 40 bin kişi civarında olurdu tatilcilerin sayısı… Demek ki şimdilerde, onun bile dört katına yakın insan seli sokaklarını arşınlıyor!
Elbet ki yalnızca bu acaip kalabalık değil tatilleri eziyet haline getiren!
Yine aynı beldeden örnekle söyleyelim. Fırınlar ekmek yetiştirememiş bu insan seline ve aç kalanlar olmuş!
Oteller, kamplar tutturduğuna yüksek bedellerle sunmuşlar hizmetlerini… Otel ve motellerdeki yatak ücrtleri birkaç katına çıkarken , restaurantlar daki yemek fiatları da fırladıkça fırlamış elbet!
Böyle yerlere gidiş-geliş ise, zaten başlı başına bir problem!
Diğer her şey de bunlara paralel elbet ki…
Yalnız Avşa mı? Ne gezer… Dedikya, özellikle Akdeniz ve Ege sahilleri tam bir insan curcunasıdır artık bayramlarda…
Bodrum örneğin!
O günlerde bana “üstüne para verelim gel” deseler, adımı mı atarsam insan değilim vallaha… Bu şartlardaki bir tatil bana ahmaklık gibi geliyor inanın!
Öte yandan, Temmuzun ve Ağustosun sıcağında o sahiller, serinleme değil, kor ateşte döner gibi kavrulma yerleridir. Çünkü kumsallardaki kumlar, aldıkları güneşin yakıcı sıcağını birkaç katıyla çevreye yansıtmaktadırlar. Yani Anadolu’nun içlerindeki herhangi bir toprak parçasından birkaç kat daha fazla ısıya maruz kalmaktadır o süreçte deniz sahilleri…
Diğer meseleleri koy gitsin!
Oysa ki İstanbul, bayramlarda tam yaşanacak yer haline geliyor bilmem farkında mısınız? Çünkü bayram nedeniyle boşalınca ne trafik derdi kalıyor, ne ulaşım sıkıntısı…
Fakat ne hikmetse, bulaşıcı bir hastalık gibi üç gün için herkes aynı yere gidiyor. Bu durum, bir moda gibi ve de tamamen de bir özenti…
Haa o yerlere gidilmez mi? Gidilir elbet, ama bayramlarda değil!..
Çünkü bayramlarda oralarda tatil yapmanın imkanı yoktur artık! Ama kimse aldırmıyor buna nedense…
Öte yandan ya gidiş-dönüş!
Tanrım sen beni koru… Aklıma geldikçe hafakanlar basıyor vallaha…
Ya kazalar?
Aslında kaza filan değil tabii… Çünkü yollardaki trafik canavarlığı en üst seviyede seyrediyor her zaman!
Sonuç? Çok sayıda hayatını yitiren ya da yaralanan insanlar.
İşte bunun adı bayram tatili değil sevgili dostlarım.
Eziyet eziyet!
Bana kalırsa böyle günlerde daha bakir ve denizden uzak bölgelere gitmek en iyisidir insan için… Ormanlık, çayırlık-çimenlik, ağaçlık alanlara örneğin…
Dağlara, tepelere, ulu kayaların başlarına çıktınız mı bir yerlerde?...
Hiç ağaca sarıldınız mı siz, mangal yakmak ya da rakı içmek yerine?
Çiçekleri koparmadan yanlarında uzanıp onları kokladığınız oldu mu?
Esen serince mevsim rüzgarlarına karşı bağrınızı açtınız mı?
Ya da gürül gürül akan bir derenin veya bir çağlayanın sesini dinlediniz mi hiç?
Ve akıp gittiniz mi coşkun sularıyla sevgi sevgi?
Ve son sorumu, insan selinin yaşandığı yerlere gitmiş olanlara soruyorum:
Gerçekten bir bayram ve de manevi anlamıyla tatil yaptınız mı bir sorun kendi kendinize…
Hiç sanmıyorum!