Kul Eli
Türk askeri tarihinin ve özellikle askeri tedrisatın sürekli yükseldiği en önemli yapı taşlarından biridir Kuleli…. Ve İstanbul Boğazı’nın, belki de en güzel yerinde inci gibi uzayan çok görkemli bir tarihi bina değil, anıttır sanki!
Türk Ordusuna, teee..Osmanlı’dan beri çağdaş eğitimli asker yetiştiren bu bir hayli önemli lise, özellikle cumhuriyet döneminde çok ilgi görmüş ve bir anlamda bütün yüreklerde yer etmiştir.
Konunun uzmanlarına göre, adını köşelerinde yükselen kulelerinden almışsa da, sanıma göre bu yeterli değildir. Çünkü bu tanım, görkeminden ötürü bu yapıyı halk karıştırmasın ve Tanrı’nın eseri sanılmasın diye, “kul eli” adı uygun görülerek yani insan eliyle yapılmıştır anlamıyla ona ebedi bir mana eklenmiş olsa gerek! Gerçekten de tanrısal bir yapı görünümünde olup, görkemi görenleri hayran bırakmıştır hep!
Fakat, Kuleli Askeri Lisiesi, o binadaki ilk ders yılına bu ünlü kışlasında değil, ilk kez Dolmabahçe Sarayı içindeki Çinili Köşkte kucaklamıştır öğrencilerini.... Ve devrisi yıl, onarımı tamamlanınca da Maçka’daki taş kışlaya taşınmıştır kurum olarak.
Askeri lisenin arması haline gelen Kuleli binası resmi ise, Sultan Abdülaziz döneminde ortaya çıkmıştır. Son dönem Osmanlı Padişahlarından olan Sultan Abdülaziz, Çengelköy’deki eski kışla binasını 1862-1863 yıllarında Saray Mimarı Garabet Amira Balyan’a yeniden inşası için buyruk vermiştir.
Askeri lise ile Kuleli Kışlası’nın buluşması ise, çok sonraki yıllara kadar uzamış ve tedrisatla arasına sık sık ayrılıklar girmiştir. Özetle her savaş çıktığında kışla hastaneye dönüştürülmüş, sonra yeniden okul ve tedrisar değişimleri birbirini kovalamıştır .
Tarihsel kayıtlarda “Süvari Kışlası” adıyla da bilinen Çengelköy’deki bu ünlü yapının ilk inşa edildiğinde kuleleri mevcut değildi. Fakat ünlü İngiliz grafiker Thomas Allom: “Bu binaya böyle kuleler yakışır” düşüncesiyle hayalini kışlanın iki ucunda birleştirivermiştir.
Kuleli Askeri Lisesi, en son 1941 ile 1947 yılları arasını Konya’da geçirmiştir. Çünkü o süreçlerde 2. Dünya Savaşı bütün hızıyla sürdüğü için, okul güvenli bir bölgeye çekilme gereksinimi ortaya çıkmıştı.
Özetle şöyle söyleyelim:
1872'de, Mekteb-i Fünun-ı İdadiye ve Deniz İdadisi, Kuleli Kışlası'na taşınmış ve okul "Kuleli İdadisi" diye anılır olmuştur.. Kurtuluş savaşı sonrasında yani 1925'te de bir kanunla Kuleli Askeri Lisesi olmuş ve buradan yetişen sayısız kahraman, şanlı tarihimizin altın sayfalarında yer almıştır.
Ve şimdi, bir kirli darbe nedeniyle öğrenim durdurulmuş ve kapıları da kapatılmıştır.
Ve söylemlere bakılırsa, bu kararın arkasında rant vardır, bu köklü kuruluşun yerini şehir içinde pitrak dikeni gibi boy gösteren AVM’ler den biri yer alacaktır. Eğer böyle olursa affedilecek bir yanlış olacaktır! Çünkü bu görkemli okul, özünde iktidarın yanlışları ve aldatılmanın yarattığı bir belanın diyeti olamaz! Ve yanlışa yanlış demek, bizim insanlık ödevimizdir .
Diyelim ki kolunuzda bir çıban çıktı, kesiyor musunuz tamamını? Ne yapıyorsunuz? Tedavi ediyor ve temizliyorsunuz değil mi?
Eee binayı da onarın, temizleyin ve hizmete yeniden hazırlayın! Çok mu zor? Yoksa ki, söylenceler gibi arkasında gerçekten başka düşünceler mi var?
Açıkça söylüyorum: Kendi günahınızı, kendiniz çekin… Olanları eveleyip geveliyerek bu sabırlı halka, bu günahsız insanlara eza, ceza çektirmeye hakkınız yok! Yanlış bir kararı düzeltmek de, insanlığın en bariz ölçütüdür, unutmayın!
Ne demiş atalarımız:
“Yanlış hesap Bağdat’tan döner…”
Yol yakınken dönün! Meydanlarda demokrasi çığırtkanlığı yaparken, böyle ebedi hatalar yapmayacak kadar kendinize, halkımıza ve iktidarınıza sahip olun!
Çok şey istemiyoruz zaten! Kalıcı nifaklar sokmayın toplumun içerisine… Yani, yeni şeyler yapmanızdan vaz geçtik, görkemli anıtlarımızı yıkmayın!