Kirli bir savaşta Mehmetlerimiz ölüyor ve onlarcası sakat kalıyor. Yüzlerce eve ateş düşüyor analarımız ağlıyor.
Evlat acısı acıların en büyüğüdür. En dinmeyeni ve en unutulmayanı.
O gün evladınla birlikte sen de ölmüşündür.
İster adına terör kurbanı, ister kaza ya da hastalık hiç fark etmez. Evladını kendi ellerine toprağa verdiğinde senden yaşayan cenaze olursun.
Türkiye de resmi olarak 3 milyon sınırına yaklaşmış Suriyeli var. Bir çoğu genç insanlar. Elleri silah tutabilecek ve en önemlisi ülkesi için savaşabilecek insanlar. Onlar burada yaşarken bizim o bataklıkta Mehmetlerimizin ölmesini ben hazmedemiyorum. Orta doğu bataklığına iyice saplandık. Her yanımız ateş. Sadece sınırlarımız değil, içimizde yanıyor patlayan bombalarla.
Bu ölenler bizim çocuklarımız bizim.
Yan komşumuzun çocuğu, kuzenimiz, yeğenimiz, ağabeyimiz ya da kardeşimiz.
BİZİM ÇOCUKLARIMIZ.
Hiç birinin mesleği askerlik değil. Onlar 5-6 aylık askerler analarının kuzuları.
Dediği saatten beş dakika geç gelsin analarının pencerelerde beklediği kınalı kuzuları. Şimdi bir tabutun içinde geliyor.
Şimdi soruyorum Halep için ortalığa çıkanlar, sosyal medyayı ayağa kaldıranlar, otobüslere binip başlarına bombalar yağarken oralara gidenler…
NEREDESİNİZ?
Bu ölen ve yaralanan Mehmetler bizim değil mi?
Her gün şehit haberi gelirken vicdanınızı nasıl susturuyorsunuz?