Ne Derler Miş!..
CHP, mevcut Genel Başkanı Kılıçdaroğlu sayesinde, bu partiye lider olduğundan beri “ne derler”i yaşıyor.
Çünkü bu genel başkanın parti kuruluş ilkelerine ters tutum ve davranışları nedeniyle umut olması gereken ana muhalefet partisi, Anayasa’ya tam uyum ile yaptırımlarını çiğnemek arasında bir fark görmüyor zaman zaman…
Bu konuda son örnek dokunulmazlıkların oylanması oldu. Anayasa’daki ilkeler ve sınıfsal konum gereğince toplu olarak red oyu vereceklerine, AKP’nin yarattığı algıdan ürkerek ne derler psikozu içinde bu temel yasayı yok sayıp bile bile çiğnediler.
Böylelikle, Türkiye’nin yarınlarında boy gösterecek büyük krizlerin de önünü açtılar tabii…
Siyasette “ne derler” anlayışı adamsendeciliğin, tutarsızlığın, kendine güvensizliğin bir dışa vurumudur. Ve ne yazık ki, bu politikalarıyla hem her yapılan seçimi kaybeden ve de her zaman yanlışlıklara göz yuman bir yamalı bohça halindedir CHP bugün!
Siyaset, hele ki sol-ulusal tandanstaki kitleleri temsil eden bir parti, yasalara bağlılığından fire veremez esasında… Buna hakkı yoktur ve cüret dahi edilemez aslında.
Her seçim öncesi sanılıyor ki bu sefer tamam! Yelkenlerini doldurdu, umut rüzgarlarını arkasına aldı, derlenip toparlandı ve sandığa damgasını vuracak artık!
Ne gezer?
Sandıklar açılınca görülüyor ki sonuçlar Karaman’ın koyunu… Ve tabii umutlarda gelecek ilk seçime kalıyor!
Anadolu’da söylenir güzel bir söz vardır hani:
“Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış!”
Ama CHP, tarla değil… Böyle senelerce sürse, Atatürk’ün kurduğu, halkın güvendiği ve el üstünde tutulması gereken bu parti ne yazık ki nal toplar!
Çünkü sürekli zafiyet içinde ve partinin başındaki yöneticiler bile aynı görüşlerde bile değiller. Biri Halep’e bakıyorsa, diğeri, Şam’a..
Örnek mi? Geçen dönemdeki vekillerinden biri Hüseyin Aygün’dü mesela… Demişti ki:
“Ben CHP milletvekiliyim ama, CHP’li değilim!”
Haydaa!...
Ve bir çok defa, vekili bulunduğu partisini, karnında beslediği “Dersim” ağrısıyla suçladı ulu orta… Dolayısıyla da Mustafa Kemal Atatürk’ü… Dersim’de yeni cumhuriyete yapılan isyanı görmeyip, bastırma harekatını katliam olarak niteleyerek Atatürk’ü despot, faşist olarak işaret etmeye kalkışmıştı ki, gerçekten bir utançtı bu!
İkinci bir örnek. Mehmet Bekaroğlu! AKP’nin dışladığı bu kişiyi partiye alıp bir de üstüne üstlük başkan yardımcısı yapan Kılıçdaroğlu, sağ kesimin oylarını bununla alacağını sanıyordu ve hala da sanıyor! Önceki partisinde vekil iken CHP’ye ve de ulu önder Atatürk’e demediğini bırakmayan bu kişiden ilerici, ilkeli bir partiye ne hayır gelebilir?
Hem bir söyler misin sayın Genel Başkan?
Ya bu Sezgin Tanrıkulu kimdir? Ne işi var bir PKK tandanslı vekilin bu partide?
Ve de ne hayrı olabilir?
Ya cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen Ensar kökenli ve sonradan MHP’li olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun desteklenmesine ne demeli?
Peki, 2011 yılındaki olayı anımsayalım… Hani şu yemin etmeme meselesini! O süreçte doğru ya da yanlış bir karar alındı mı parti içinde?
Alındı…
Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan adlı vekiller, sudan sebeplerle hüküm giydikleri, haksız yere hücrelerde perişan edildikleri ve yasa gereği salınmaları şart olduğu için, onlar parlemontoya gelmeden CHP milletvekilleri yemin etmeyeceklerdi ya…
Neden bu karardan vazgeçildi?
Kim vazgeçirdi? Tabii ki genel Başkan Kılıçdaroğlu…
Fırsat bu fırsat ne dedi AKP’nin cumhurbaşkanlığına gelen lideri:
“Tükürdüğünüzü yalayacaksınız!..”
Ve CHP’li vekiller, gerçekten bunu yalayıp kuzu kuzu yemin törenine katıldılar mı?
Yes be annem! Katıldılar, hem de güle oynaya…
7 Hazirandaki seçim broşürlerindeki söylemler aynen 1 Kasım seçimlerinde de uygulandı mı? Birincisinde ek maaşlar ve mazot gibi ekonomik beklentilere yüklenildi ki doğruydu; fakat 1 Kasım da da aynen bunlara neden devam edildi.
Edilmemeliydi çünkü, 1 Kasım için yeni tezgahlar kurulmuş, bombalar güney şehirlerine depo edilmişti. Ne bekleniyordu? Milliyetçilik işareti…
Bu işareti AKP verdi mi?
Verdi…
Ülke kan gölüne döndü mü?
Döndü…
Yani terör azdı ve hemen hemen tüm şehirlere yayılıverdi. O güne dek AKP’nin kankası olan, Oslo ve Dolmabahçe’de özerklik konusunda mutabakat sağlanan PKK masasını devirip, görünürde düşman oluverdiler mi böylece? Ve terörü temizleyecek diye iktidarın destekçileri MHP’yi bile eritecek boyutta çoğaldı mı?
Evet!
Kılıçdaroğlu ne yapmaktaydı bu sırada?
Salı günleri meclis toplantısında demokrasi nutukları atıyordu, vekilleri de alkışlıyordu.
Ve atı alan Üsküdar!ı geçti bu aralıkta… Seçimin arkasından baka kaldılar! Çünkü bir santim ilerleme söz konusu değildi!
Bu arada, 80 tane genel başkan yardımcısı değişti ve köklü CHP’liler saf dışı edildiler sessiz sedasız…
Ama genel başkan Kılıçdaroğlu devam ediyordu. Neye devam ediyordu?
Yeni başarısızlıklara…
Geçenlerde şehit cenazesine katılan tek lider o olduğu halde, üzerine yumurta atılıyor. Güler misin, ağlar mısın? Cenazelerin sebebi iktidar, yumurtalara muhatap şehitlerin koruyucusu Kılıçdaroğlu!
Hele ki insana tüy diktiren mesele ise şu: Davutoğlu zorla kapı dışarı edilirken, hakkının helal edilmiş olması tam bir garabet değil mi? !
Neden helal oluyor muş?
O başbakan olduktan sonra 500 civarında şehidimiz oldu? Bunlar bu halkın çocukları sayın Kuılıçdaroğlu… Hiçbiri dış kapının mandalı değil! Onları da analar doğurdu ve her bir can!
Tamam! Dürüst ve çalışkan bir insansın… Amenna! Ama yamalı bohça haline getirdiğin CHP’nin, sen orada iken iktidar olmasına imkan yok, anla artık!..
Ve uyuşuk delegelerin yakasını bırak, bir başka lider gelsin ardından ve iktidara koşmaya başlayalım. Bu, sen varken mümkün değil çünkü!... Başkalarının ne derler sorusu bizim meselemiz değil, kim ne derse desin… Bizim meselemiz, AKP gibi ülkeyi geriye saydıran bir iktidardan bir an önce kurtulmaktır. O da, anlaşılıyor ki sen varken asla bir umut yoktur!
NOT: 01 ila 05 Haziran tarihleri arasında Haydarpaşa Garı'nda açılacak
olan 8. Kadıköy Kitap Günleri kapsamındaki Kırıntı Yayıncılık standında
kitaplarımı imzalayacağım. Tüm dost okurlarımı bekliyorum.