TRT Haber'in haberine göre, Kıbrıs'ta sular her geçen gün daha çok ısınıyor. Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin ada çevresindeki doğalgaz kaynakları konusundaki tek taraflı tutumu gerilimi her gün daha da artırıyor. Rum yönetiminin bölgede doğalgaz bulunduğu ortaya çıkınca, Mısır, Lübnan, İsrail gibi ülkelerle Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yaptı. Ancak Türkiye hem bu anlaşmaları tanımadığını duyurdu hem de uluslararası platformlarda kayda geçirdi.
"KIBRIS'IN HAKKINI KİMSEYE YEDİRMEYİZ"
Konuyla ilgili açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Bundan sonraki süreçte bizim de tavrımızın farklı olacağını, hidrokarbon sondaj ve araştırma konusunda farklı olacağını da zaten tüm dünya kamuoyuyla da paylaştık. Kıbrıs Türk halkının buradaki hakkını da kimseye yedirmeyiz" dedi. Rum kesimi tek taraflı olarak Ada karasularında sözde hidrokarbon arama bölgeleri oluşturuldu. Dahası Amerikan, İtalyan ve Fransız şirketlerinin gemilerine de arama ve sondaj faaliyetleri için izin verildi ancak Ankara bu girişimlere izin vermedi. Bölgede konuşlanan Türk firkateynleri sürekli devriye haline geçti. Türkiye'nin karşı hamlesi ise 2011'de geldi. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), KKTC karasularındaki 7 blokta sondaj çalışmalarına başladı. Önce, Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin faaliyetleri Ada'nın diğer tarafını rahatsız etti. Deepsea Metro-2 sondaj gemisini satın alınması ise Rum tarafında paniğe yol açtı. Son olarak 9 Şubat'ta Rum kesiminin izniyle hareket eden Saipem adlı sondaj gemisi, Türk savaş gemileri tarafından durduruldu. Doğalgaz aramak için yola çıkan gemi, olduğu yerde çakıldı kaldı.
"BİZİM İÇİN AFRİN NE İSE KIBRIS'TA ODUR"
Türk Silahlı Kuvvetleri Zeytin Dalı Harekatı kapsamında adım adım Afrin'e ilerlerken, Ada sularındaki ihlalin zamanlaması ise dikkat çekiciydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Akdeniz'deki tek taraflı doğalgaz arama faaliyetlerine dair, "Savaş gemilerimiz, hava kuvvetlerimiz ve diğer güvenlik birimlerimiz şu anda bölgedeki gelişmelere her türlü müdahaleyi yapma yetkisiyle yakından takip ediyorlar. Kıbrıs açıklarında faaliyet yürüten yabancı şirketlere Rum tarafına güvenerek, haddi olmayan işlere alet olmamalarını tavsiye ediyoruz. Bizim için Afrin ne ise Ege'deki, Kıbrıs'taki haklarımız da odur." dedi. Rum yönetiminin Doğu Akdeniz'deki planları bunlarla da sınırlı kalmıyor. Doğalgaz rezervlerini İsrail ile birlikte Yunanistan ve İtalya'ya taşımak bunlardan biri. Rum yönetimi, AB'nin de maddi desteğini arkasına alarak, Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi'ni hayata geçirmeyi planlıyor. Türkiye'yi bypass etmek amacıyla yapılan bu plan ise hayalden öteye geçemiyor. Çünkü, bu sözde boru hattı, Türkiye'nin karasularından geçiyor.
SONUÇSUZ MÜZAKERELER SORUNLARI ÇIKMAZA SOKTU
Sorunları çıkmaza sokan bir diğer konu ise sonuçsuz kalan müzakereler. Haziran sonunda İsviçre'deki Kıbrıs görüşmelerinden de bir sonuç alınamadı. Süreci kesintiye uğratansa, Rum kesiminin uzlaşmaz tutumu oldu. Görüşme sonrası çıkan Birleşmiş Milletler raporu, Türk tarafında büyük hayal kırıklığı yarattı. Nedeni, raporda sorumluluğun, iki tarafa eşit paylaştırılmasıydı. 7 Temmuz 2017 tarihinde sona eren müzakerelerin üzerinden bir yıldan uzun bir süre geçti. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Birleşmiş Milletler yetkilisinin ziyaretinin yeni bir müzakere sürecinin başlangıcı olmadığının altını ısrarla çiziyor. Türk tarafının bu ziyaretten beklentisi çok açık. Lute'un çözümsüzlüğün nedenlerini doğru ve net şekilde tespit ederek raporuna yansıtması. Rum tarafı ise yeni oyalama taktiği ile müzakere masasının yeniden kurulması için istekli olduğunu açıklıyor. Birleşmiş Milletler yetkilisi Jane Holl Lute'un, Rum kesimini hidrokarbon faaliyetleri konusunda ikna edip edemeyeceği ise şimdilik belirsiz. Lute'un görev süresi Eylül ayında doluyor. Hazırlayacağı raporun ne kadar objektif olacağı ise bilinmiyor.