Eski Mısır’ın Karanlık ve kaos tanrısı olan Set(h) ile göklerin tanrısı Horus’un birlikte sürülme olayı, kötülüğün sembolü haline getirilmiştir bölge varlıklarınca... Onlara göre; “ İnsanlar, tanrılara itaat etmelidir, yoksa tanrıların gazabına ve felaketine uğrayabilirler. Bu yüzden tanrıları kızdırmamak gerekir.”
İnanç ve deyimlerin İbraniler’in , Mısırda yaşadığı dönemlerde İbraniceye aktarıldığı düşünülmektedir. “Muhalif, bozucu ve bozguncu” anlamlarına gelen İbranice “Satan” kelimesinin kökü, “komplo kurmak” anlamına da gelmektedir. İbraniceden Latince ve Yunanca’ya, oradan da diğer batılı dillere geçmiştir. Arapça’da ise bu sözcük “Şetane” olup, rahmetten ve tanrıdan uzaklaştı” anlamında kullanılmaktadır.
Asırlardır kendini tekrarlayan bu inançlar; kötülüğü, nefsi (özgür irade) mitolojik bir kavram olan Şeytan’a dönüştürmüştür.
Şimdi sizlere, bir önceki yazımda olduğu gibi fantastik bir yolculuğa çıkaracağım… Kemerlerinizi sıkı bağlayın, birazdan tarihte büyük bir sıçrama yapıp, eski Mısır’a doğru zamanda müthiş bir yolculuk gerçekleştireceğiz. Siz olayları zihninizde canlandırırken, ben de size rehberlik yapmanın keyfini yaşayacağım.
Kendimizi bildik bileli, “şeytan” kavramını hep kötülük ile özleştirdik. Çünkü doğduğumuz kültür yani realite buna inanıyordu. Onların ataları da aynı şekilde ona inanmıştılar. Böylece Şeytan, o hikaye senin bu masal benim diyenlerin dillerinde ve zihinlerinde, günümüze kadar dolanıp ününü korumuş oldu hep... Hala da korumayı aynı hızda sürdürüyor!
Kim bu şeytan? Soyut ve görünmeyen hayali bir varlığa neden şeytan ismini takmışlar? Neden kötülük ile özdeşleştirmişler onu acaba?
Şeytan inancı kulaktan kulağa oynanan oyun gibiyse, söyleyenin ve anlayanın aynı olmadığı bir mitolojik hikaye ise n’olacak? O zaman bu konudaki inançlarınızın programı yerle bir olacaktır hiç kuşkusuz!. Çünkü öğrenmiş olduğunuz bu kavram, zihninizde çökme durumuyla baş başa kalacak ve eski gerçekliğiniz size el sallayarak, arkasına bakmadan gidecektir. Evet! Her şey mümkün! Şimdi Şeytan’ın nasıl ortaya çıktığına ve kültür farklılıklarından dolayı anlamlarının nasıl değiştiğine doğru birlikte kanat çırpalım!
Serüven Başlasın!...
Din terminolojileri, genelde insanların yoldan çıkmalarını ve Tanrı’nın emirlerine karşı gelmelerini engellemek için şeytandan sakınma ritüelleri ile bunların hatırlatmaları tekrarlanmıştır genellikle... Hatta hala Mekke’de “şeytan taşlama” ritüeli bütün hızıyla devam etmektedir. Neye dayanarak şeytan taşlama ritüeli devam ediyor hep birlikte gelin derinlemesine görelim.
“Şeytan taşlamak yani lanetleme programında müminler, “Remy-i Cimar” hacca gidenlerin bayram günlerinde Mina’da birinci gün, diğer günlerde de sırasıyla küçük, orta ve Akabe cemresine önceden hazırlanmış olan özel taşları atmalarının adıdır kısaca…. Bu taşlamada kullanılan taşlara “cemre” ismi verilmiştir. Bu ritüelin asıl amacı ise, şeytanı lanetlemektir.
Burada temsili olarak tespit edilmiş olan üç yerde taşlama yapılır. O dönemin inançlarına göre şeytan, Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Hacer Valide’ye vesvese vermek için arkalarından koşmuştur. Bundan dolayı temsili üç yer seçip oralarda şeytan taşlama ritüeli onların “hatırası” için yapılmaktadır.
Kısaca taşlama ritüeli “lanetleme” anlamındadır tamamen!.. Nitekim şeytana “racim” yani taşlanmış, taşa tutulmuş denmesi de bu yüzdendir. Konuyu şimdi de recm (taşlayarak öldürme) konusuna getireceğim. Çünkü bu konuyla doğrudan bir bağlantısı var.
Remc, Arapça da “taşlamak, kovmak ve lanetlemek” anlamına gelir. İslam hukukunda ise “zina” yapan ‘evli’ ve ya ‘dul’ erkek ve kadına uygulanan taşlayarak öldürme cezasını ifade eden Arapça bir kelimedir. Arap kültürüne geçen bu uygulama ise; İslam öncesinde Yahudilikte var olan bir ceza yöntemiydi. Şimdi bu konunun daha derinine inelim ve hangi medeniyetlerde bu kuralların konduğunu ve neyi amaçlayarak yapıldığını görelim.
Recm’in uygulanma amacı:
Dinsel otoritenin, yani ruhban sınıfının koyduğu bu kuralları, halk ihlal edemez. Bu kurallara uymayanlar ise taşlanarak öldürülür. Öldürmekteki amaç ise; halkı ölüm cezasıyla korkutarak bu davranıştan caydırma fiilidir.
Taşlayarak öldürmenin tarihine baktığımızda ise; karşımıza Antik Yunan ve Hammurabi Yasaları çıkar. Antik Yunan’da zina edenler ölüm cezasına çarptırılırken, Hammurabi Yasalarında ise, Bu kişiler suda boğdurularak öldürülürlerdi.
Recm cezası tarihin belli döneminde özellikle de Ortadoğu’ da uygulanmıştır. Günümüzde hala bu cezayı uygulayan ülkeler; Suudi Arabistan, Afganistan ve İran’dır. Recm, dini bir ceza olarak Tevrattan, İslama geçmiştir. İncil’de ise bu ceza açık olarak geçmez, üzeri örtülmüştür. Kuran’da recim geçmemesine rağmen İslam hukukuna girmiş; Dört Halife, daha sonraki İslam devletleri ve Osmanlılar’da uygulanagelmiştir. Osmanlı’da daha çok, kılıç ile baş kesilerek infazlar varlığını sürdürmüştür. Fakat Öldürülecek kişi Saray mensubundan biri ise, iple boğularak infaz edilme yoluna gidilmiştir.
Şimdi İslamiyet’e geçmiş olan recm uygulamasının, Yahudi şeriat kitabı olan Talmut’taki hükümlerini görelim.
Levilliler Bap 20’de ki hükümler:
37.1 Tevratta zina cezasına birkaç örnek:
22:22- Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi birden öldürülecektir. Yani İsrail’den böyle bir kötülüğü mutlaka yok edeceksiniz demektir bu....
22:23- Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı ergen bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, İkisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu örneğinde olduğu gibi... Yani aranızdaki kötülüğü ortadan bu şekilde kaldıracaksınız izahı yapılmıştır.
Tevrattan, taşlayarak öldürme ile ilgili diğer bazı örnekler:
“Taşlayarak öldürün onu...”
“Çünkü Mısır’dan, köle olduğunuz ülkeden sizi çıkaran Tanrınız Rab’den sizi saptırmaya çalıştı.”
(Yasa’nın tekrarı 13:10)
“Kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar.”
“Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek.”
“Babasının evindeyken fuhuş yapmakta...”
“İsrail’de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.”
Bu bilgilere göz attığımızda recm’in Tevrat’ta da bir inanış olduğu gözümüze çarpıyor. Taşlayarak öldürme kuralı Tevra’tın kesin hükümleri arasındadır…
Vb… maddeler bu periyod da devam eder…
Bu ritüeller daha önceki dönemlere ait, kutsal kitapları tekrar eden bilgiler olarak karşımıza çıkar. Burada dikkati çeken olay, kişilerin bireysel haklarının ve cinsel hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde değil, yaşadıkları toplumdaki dini otoritenin(ruhban sınıfı) elinde olmasıdır. Bu açıdan baktığımızda ise; o dönemin toplumunda “özgür irade” denilen bir kavramın olmadığını görürüz. İnsan hayatı kurallardan daha değersiz olarak karşımıza çıkar.
Gözümüzü şu andaki dünyaya tekrar çevirdiğimizde ise; asırlar öncesinin inançlarını devam ettiren medeniyetlerin hala varlığını sürdürdüğünü görürüz. Bunun da en büyük nedeni, alışıla gelmiş düzeni bırakmamak ve gelişen çağa göre zihinsel bilgileri güncelleyememektir.
Görüldüğü üzere şeytana dönüşen Set(h) figüründen Horus’a kadar ve ondan önce Babil, Sümer, Mezopotamya ve hatta Mu Kıtası ile Atlantis uygarlığının bitiş deneyimlerine kadar recm cezası ile şeytan algısı uzamış da uzamıştır. milyonlarca eski yaşam realitelerinden gelen bilgiler, kuşaktan kuşağa aktarılırken dejenere olmuştur. Ve ne gariptir ki, hala asırlar öncesinin bilinçsiz insan zihni, eski ve son tarihi geçmiş inançları bırakmamak için direnmektedir.
Çünkü günümüzde dahi hacılar Mekke’de şeytan taşlamayı hınçla ve de öfkelenerek sürdürmektedirler. 21. Yüzyıla rağmen yaşamımızın bir parçası olmaya devam eden şeytan ve onunla taşlanma ritüeli akla zarar değil de nedir günümüzde? Tamamen soyut kavramları tekrar etmek ve zihni aynı bilgiler ile meşgul etmek, kişinin gelişmesine ne kadar katkısı olabilir diye düşünmek daha mantıklı olmaz mıydı?
Devam ediyor…