Sürünen Siyaset Ve Toplumsal Kaygı

Yüksel YAZICI

              

         Başbakan Sayın Davutoğlu sesleniyor:

         “Dağları, ovaları temizleyeceğiz… Bir terörist bile kalmayıncaya kadar mücadeleye kararlıyız!”

         Bir hafta kadar önce ise tersini söylüyordu:

         “Silahları bırakırlarsa, çözüm sürecine yeniden döneriz…”

         Şimdi bu bariz bir çelişki değil mi! Tabii saraydan talimat gelince önceki savına dönüyor hemen:

         “Dağları, ovaları…”

         Oysaki, çözüm süreci fiyaskosunun en hararetli günlerinde dahi PKK’nın başındakiler, iktidardan istediklerini alsalar dahi silahları bırakmayacaklarını defalarca deklere ettiler. Ama, görüldüğü gibi Başbakan Davutoğlu anlaşılan bundan hala umutlu ve fırsatını elde ederse eğer masayı yeniden uygulamaya koymaya da karşı değil!

         Ama saray karşı!.. Çünkü Cumhurbaşkanı son derece siyaseti kurnazca götürüyor. Amacı ise çok açık! PKK’ya ve HDP’ye tavır alarak milliyetçi oyları tamamen toplar hale gelmek!.. MHP, bugünkü haliyle sallanıyor zaten ve muhtemel ki ilk oylamada baraj altı kalması olası… Bugün, sarayın ve AKP’nin MHP’deki  muhaliflerin karşısında olması ve Bahçeli’nin kurultaya gitmemesine destek verilmesi bu yüzden… Çünkü partinin Bahçeli başkanlığında bulunması, her zaman için AKP’nin lehine bir durumdur ve tam anlamıyla MHP hali hazırda iktidarın arka bahçesidir.

         Böylelikle de MHP’yi yıpratıp baraj altında bırakılırsa ve HDP’nin de çok çeşitli manevralarla dokunulmazlıkları kaldırılabilirse ortalık dikensiz gül bahçesine döner.   Bu durumda da başkanlık projesi gündeme oturtulur ve yapılacak referandumda büyük bir oy taraftarlığı sağlanmış olur. Dolayısıyla da başkanlık gökyüzünden avuçlarına düşer hiç kuşkusuz!

         Görüldüğü üzere ülkemizde siyaset, adım adım bir arap saçına dönüşmüştür. Medya iktidarın elinde, TSK aynı, emniyet güçleri tamamen buyrukları altında, yargı öyle, milli eğitim yaz-boz tahtası ve bütün bu olanlara pek de karşı çıkan yok!

         Haa… bu arada anamuhalefet partisi CHP ne yapıyor? Hiçbir şey demek sanırım çok yanlış değil! Salı günleri meclisteki toplantılarında bol bol şikayetler sıralanıyor ve kendi kendilerine ardı ardına alkışlıyorlar. O kadar!..

         Mevcut iktidarın iç ve dış siyasette yaptığı yanlışlıklara bakınca şaşırmamak elde değil oysa!... Bir, on, yüz değil binlerce hata… Bunlardan bir tanesi bile ileri bir ülkede yapılsa kıyamet kopar ve ne iktidar kalır ne de onu temsil eden siyasi parti. Ama bütün muhalefet partilerinin birbirlerine aba altından sopa göstermesi sonucu, iktidarı sallamak yerine bir anlamda destek oluyorlar sanki…

         Ve bütün bunların sonucunda da her tarafından şaibeli olan ve insan hakları ile hukuku hiçe sayan iktidar, boş kalan meydanda rahatlıkla at koşturuyor. Yani iktidarın devrilmesi bir yana, sarsılmıyor bile… Bir bakıyorsunuz ayrılıkçı terörist gruplarıyla kanka olmuşlar, bir bakıyorsunuz göstermelik düşman!... İşlerine nasıl gelirse yani… Bu konumu belirleyen tek faktör ise yalnızca oy meselesi… Özetle iktidarın tahammmül edemediği tek şey var, o da oy kaybı!

         Bizler düşünen insanlar olarak kaygılanıyoruz elbet! Çünkü insanın yeryüzündeki misyonu kardeşçe yaşanılması amaçlıdır. Ve eşref-i mahluk tanımı da bundan ötürüdür. Ne yazık ki insan, bu yapısına müdrik değildir. Bugün ise dostluktan çok yeryüzüne düşmanlığın tohumlarını ekmektedir. Oysa şunun şurasında yaşayacağı zaman süreci taş çatlasa yüzyıldır! Fakat gel gör ki, muhteşem bir enstrüman olduğunu halen idrak edemeyip yaradanına şükür yerine, neye sahip olursa olsun yine de yarınların telaşındadır.

         Bakınız, hayvanların yarın telaşları yoktur! Ezoterik ve spritüel öğretilere göre onların da her birinin rızıkları yaratılmıştır. Ama yine her biri, o rızıkları arayıp bulmak zorundadırlar. Karınlarını doyurdukları andan itibaren de hiçbir biçimde telaşları olmaz ve yeni bir av peşinde asla koşmazlar. Bu kadar!

         İnsan öyle mi ya? Dünyayı verseniz, yan gözle ay gezegenine bakıp onu ne zaman verecekler diye gözlemeye durur. Yani doymayı bilmez! İşte kavga ve savaşlar da, bu doyumsuzluk karakterinden ötürü doğmaktadır. Oysaki kendisine bahşedilmiş olan o en güzel sevgi ağacının aşk adlı meyvesini üretmeyi sürdürse, gitmeyi düşündüğü cenneti de oracıkta yaratmış olacaktır. Zira bütün savaşlar bitebilir, dalgalanan bayraklar gönderlerden indirilip yerlerine başkaları çekilebilir. Fakat sevgi ve aşk hiçbir zaman değişime uğramaz! Çünkü o; savaşta da, barışta da hep vardır. Ki ölümsüz olan işte o muhteşem yanımızdır! Ki insanoğlu bu güzel niteliğini hergün biraz daha yitirmekte, kendinden kaçar gibi karakterini diplemeye doğru yürümektedir.

         Ve sizlere şimdiden bir kara haber misali gibi söyleyeyim ki, geçtiğimiz süreçler bile maalesef iyi günlerimizdir. Yani bugün dünü nasıl arıyorsak, yarın da bugünü arayacağız hiç kuşkunuz olmasın! Bunu tüm toplum olarak farkedemezsek işimiz gerçekten zor! Özetle usta yazar Yaşar Kemal’in söylemindeki üstüne binerek dünyamızdan gidilen beyaz yeleli atları geri döndüremezsek, bu gezegen bir cehenneme döneceği kaçınılmaz olacaktır!

         Sevgilerle…

        

        

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.