Toplum Dünü Bugünü ve Yarını
Sevgili okurlarım, toplumsal gelişimin dünü, bugünü ve yarını hakkında ki düşüncelerimi, sizlerle paylaşmaya devem ederken, çok önemli gördüğüm hususlara değinmek istiyorum.
Toplumsal hayatın sağlam temeller üzerine kurulmasını sağlamak için çok önemli olanının, insan eğitiminin olduğunu bilmemiz gerekir.
Bizler nerede yaşarsak yaşayalım, toplumsal yaşam içinde var olduğumuz sürece, pozitif düşünce ışığında bilgi ve beceri sahibi olmalıyız. Böyle olunması içinde sağlıklı davranış alışkanlığının kazandırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu pozitif beceri ve davranış alışkanlığının daimiliği sağlıklı eğitim politikalarını planlı olarak uygulamasıyla mümkün olur. Bunun oluşturulması da, sağlıklı yürütülmesi ve uygulamasının devamlılığı da ancak ve ancak devlet politikalarıyla mümkündür.
Sağlıklı eğitim politikaları ışığında ailenin, çevrenin ve okulların bu fillere uygunluk içinde olması gerekir. Ekonomik şartlar ne olursa olsun, insanın sosyalleşmesi buna bağlıdır. Bu kriterlerin tam anlamıyla oluşturulması, vaz geçilmeyen temel bir ilke ve sorumluluktur içermelidir. Anca o zaman sağlıklı bir toplum yapılanması sağlanmış olur.
Devletin yürütmesi gereken sağlıklı eğitim politikaları içinde sivil toplum örgütlerinin de kendi mecralarında çalışan insanların eğitimiyle ilgili sorumluluk taşıdıklarını bilmeleri gerekir. Bu sorumluluk ışığında, çalıştırmış olduğu kimselere pozitif eğitim verme çalışmaları yapmalıdırlar. İş hayatları ve meslekleriyle ilgili gereken bilgi ve beceri alışkanlıklarını kazandırılmalıdırlar. Gelişen insanlık tarihi bu gibi süreçlerden geçerek günümüze kadar ulaşmıştır.
İnsanlar ne iş yaparlarsa yapsınlar onların çağdaş ve demokrat olmasını, emeğin ve emek ağırlıklı her hususa dikkat eden bireyler olarak bir arada yaşadıkları topluma sahip çıkmaları sağlanmalıdır. Ancak o zaman toplumsal hedeflere ulaşılmış olunur.
Gelişen dünya düzeni içinde eğitim ve öğretime yeniden ele aldığımız takdirde, sorunlar soyut olmaktan çıkarak, somut oluşuma dönüşür.
Bu düşüncelerime örnek teşkil edecek olan, dünya bilimcilerinden “Platon, eğitimi, insanda gizli olarak bulunan doğruları/ hakikatleri bilince çıkarma süreci olarak görmüştür”. Bunun ötesinde, benzer bakış acısını “Aristo, Sokrat” ve o dönemin diğer filozoflarının dile getirdiklerini unutmamalıyız.
Kapitalizm öncesi dönemde ve eğitimin temel işlevlerinden biriside, ezilen sınıflara gönüllü köleliği kabullendirmeye çalışmasıdır. O dönemde eğitimi dine dayandırarak toplumsal eşitsizlikleri, Tanrı’nın iradesi anlamında sunmaları sebep olmuştur.
Bu gidişat ve düşüncelerden yararlanan kapitalistler, dini düşünceleri kullanarak amaçlarına ulaşmayı bir derece de olsa başarmaktadırlar.
Ne yazık ki toplumsal dayanışma içinde olamayanlar, ezilen ve sömürülen olmaktan kurtulamamışlardır.
Var olan gidişatın gösterdiği o dur ki, yukarıda izah ettiğim oluşumlar uygulamaya koyulmadığı sürece, laik ve demokratik bir toplumun oluşumu olanaksızdır.
Bu örneklerden yola çıktığımızda gördüğümüz cebir ve şiddetin oluşturduğu tahakküm, bendeki endişeyi her gün biraz daha çok artırmaktadır.
Bu yapılan olumsuzluklara içim sızlarken, sorumluluk taşıyanlara sesleniyorum. Gelin tek çıkış kapısı olan laik ve demokratik eğitimin hayata geçirilmesini sağlayın. Ancak o zaman, pozitif bilimin ışığında değişen dünya düzeni içinde toplumumuzun refah seviyesini yükseltir, emperyalistlerden korumuş olur ve çağın gelişmişliğine ayak uydurulur.
İşte o zaman geleceğimiz olan kuşaklara doğru bir sistem koymuş oluruz.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair