Dostlarım ;
Merhaba.
Aslında bu güzel ülkemde o kadar hızlı gündem değişiyor ki.... Değil haftada bir, iki, saatte bir yazı yazsan konu sıkıntısı çekmezsin. Fakat bu kadar yanlı veya yansız TV, gazete, radyo ve haber sitesi var ki, bu konuların hepsi bir şekilde yazılıyor, çiziliyor hatta bunlara büyük ,büyük amcalar saatlerce kendi yorumlarını da katarak bizlere servis ediyorlar.
Peki bizler ne yapıyoruz? bu soruyu herkes kendine sorsun. Siz değerli okuyucular cevabını düşüne dursun ben kendi cevabımı vereyim . Kısaca YAN GELDİMCİLİK yapıyoruz. Yani yan gelip yatıyor hazır yiyoruz. Önce yavaş, yavaş üretim el değiştirdi. Dedik ki ah bu kit'ler hep devleti zarara soktu, hemen satıp kurtulalım. Sattık! kurtulduk mu ? hayır! Orada çalışanlara dedik ki, siz kahvede oturun, size aş evlerinden yemek, Fakfuk fondan para odun kömür makarna veririz, biz sosyal hukuk devletiyiz, vatandaşımızı aç açıkta bırakmayız. Peki ne oldu başta çok güzel oldu güzel, güzel yedik, bu arada da hazıra alıştık.
Hani bir söz vardır derler ki " BORÇ ALAN EMİR ALMAYA DA ALIŞIR " sözü gerçek olmaya sağdan soldan emirler gelmeye başlayınca bu sözü hatırladık ve birden dilimize yerli ve milli sözü yerleşiverdi. Buna da şükür diyeceğim demesine de diyemiyorum, bunun için size bir hikaye daha anlatayım, ben kısa söyleyeyim siz uzun anlayın.
Zamanın birinde bir köyde yaşayan bir köylü, dağda koyun keçi güderken yaralı bir yılan ile karşılaşır. Yılan buna öyle bir acıklı bakar ki... Bizim köylü dayanamaz ve keçiden sağdığı sütü yılana verir. Yılan içer ve bir taşın altına girer, biraz sonra ağzında bir altın ile geri döner. Altını köylünün ayak ucuna bırakır ve tekrar yuvasına girer. Bu süt ve altın alış verişi çok uzun yıllar sürer. Köylü aldığı altınlar ile çocuklarını yetiştirir daha çok sürü alır zenginlemeye başlar. Fakat artık kendisi yaşlanmıştır dağa çıkamayacak durumdadır, küçük oğlunu yanına çağırır bak oğlum ben uzun yıllar önce bir yılan ile dost oldum, bir bakraç süt karşılığında bana altın veriyor bende o altınlar la sizlerin ihtiyacını karşılıyordum. Mal mülk aldım. Fakat ben artık yaşlandım, bundan sonra sen gideceksin sütü verip altını alacaksın. Çocuk babasını kırmamak için evet der, alır sütü düşer yola giderken de bir taraftan babasını çekiştirip durur. Babamda da hiç akıl yokmuş, bu yol çekilir mi, her gün her gün. Madem yılan altın veriyor demek ki bunun yuvasında altın çok ben yılanı öldüreyim, daha sonra yuvasını kazar altınları alır, bir daha da bu dağa tırmanmak zorunda kalmam. Bu düşünce ile plan yapa ,yapa gider. Yılanın önüne sütü döker, tam yılan sütü içerken yılana vurmaya başlar, yılanda can havli ile çocuğu sokar ve çocuk orada can verir. bu arada yılanında kuyruğu kopmuştur. Acı haber tez duyulur, gelirler çocuğu alıp götürürler ama artık ne süt vardır nede altın. Aradan biraz zaman geçer, köylü hazır yemeye alışmıştır, çocuklar har vurur harman savururlar ve para biter.... Yaşlı köylü der ki! yılanın yanına gideyim hem neden oğlumu öldürdün sorayım, hem de diyeyim ki olanları unutup tekrar dost olalım. Ben süt getireyim sen altın ver . Düşer yola uzun bir yolculuktan sonra yılanın yanına gelir seslenir yılana!
Yılan kardeş çık konuşalım süt getirdim.
Yılan karşılık verir çıkmam.
Köylü o zaman oğlumu neden öldürdün onu söyle,
Yılan, oğlun canıma kast etti ve bende istemeden de olsa zehirledim
Köylü tamam anladım suç benim oğlumda imiş, gel unutup tekrar dost olalım, ben seni af ettim deyince yılan cevap verir.
AH KÖYLÜ KARDEŞ, BEN DE BU KUYRUK ACISI, SENDE DE O EVLAT ACISI OLDUĞU SÜRECE BİZ DOST OLAMAYIZ.
Şimdi can dostlarım ne dersiniz andımızı yasaklayan tabelalardan TC yı kaldıran tüm gücü ile cumhuriyet kurumlarına saldırdıktan sonra pişman oldum dese de yeniden dost olunur mu ? yoksa kuyruk acısı ve evlat acısı geçmez mi. ?