Demokrasinin Dönüşü
Demokrasiye Dönüş
Dünyanın en başarılı yazarlarından biriydi Hemingway ve önemli eserlerinin başında da “Silahlara Veda” adlı romanı gelmekteydi. Ancak bu romanda savaş sona eriyor ve silahlara veda edilirken, Türkiye’de akıl almaz bir darbe teşebbüsü ile barışın kuyusu kazılarak demokrasiden uzaklaşılmaya çaba harcanıyordu.
İşte ona nazire gibi oldu bugünkü yazımın başlığı… Ve ne yazık ki bu, şimdilerde ülkemizde yaşanan çok önemli ve de çok acı bir gerçek!
Yurtta hava, birkaç saatlik darbe girişimi şaşkınlığından henüz kurtulmuş değil ve hala yarınlar sisli… O sisli yarınların arkasından yeniden ülkeye güneş doğar mı, yoksa ki daha büyük bir karanlık toz bulutuna mı girer henüz bilmiyoruz.
Fakat ikinci olasılık, iktidarın kimi sözcülerinin ağzında dolaşıyor ve tehlikenin tamamen geçmediğini belirtiyorlar. Bu tehlikenin ne ve neden kaynaklandığı hakkında ise bilgimiz de yok, fikrimizde…
Dünya siyaset bilimine göre en iyi yönetim şekli hiç kuşkusuz ki demokrasidir. Ama demokrasiyi, kendi çıkarı amaçları için kullanmaya kalkışan gizli ya da açık faşistlerle doludur yeryüzü…
Demokrasi, dünyadaki tüm insanların, organizasyon ve devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir tür yönetim biçimidir. Fransızca “”democratie” yani halk artı iktidar anlamında olup, Grek (Yunan) kökünden gelen “dimos” yani halk sözcüğünden türeyerek dünya literatürüne geçmiştir.
Bu tanım, genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine karşın üniversiteler işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir elbet!
Ana yurdu olan Eski Yunan’da demokrasi fikri, zamanın ünlü bilgelerinden Aristo ve Eflatun tarafından eleştirilmiş, halk içinde "ayak takımının yönetimi" gibi aşağılayıcı kavramlarla da bir tutulmuştur.
Fakat yine de demokrasi rejimi, diğer bütün yönetim şekillerinin arasından sıyrılarak günümüzde en yaygın kullanılan devlet sistemi haline erişmiştir. Tabii gelişimi sırasında çok çeşitli hallere de bürünmüştür bu sistem… Ve artık siyaset bilimcileri, hangi sistemin daha iyi işlediğinden çok, hangi çeşit demokrasinin daha iyi işlediği tartışmalarına girmişler ve liberal, komünist, sosyalist, muhafazakâr, anarşist ve hatta faşist düşünürler bu konuda kendi sistemlerinin erdemlerini ön plana çıkarmaya çalışmışlardır. Bu nedenle demokrasinin çok sayıda değişik tanımı ortaya çıkmıştır bugün!
Ülkemizde hiç beklenmeyen bir anda yapılan darbe girişimi yeterli olmayıp bastırılınca, iktidar yanlısı medya genel olarak şu tanımı kullanmaya başladı:
Demokrasi kazandı!...
Bu söz, iktidarın lehinedir elbet… Çünkü içeriğinde, halkla bütünleşmişliğin bir ifadesi hemen göze çarpıyor. Ve genellikle cahil kitleler, bunun doğru mu yanlış mı kaygısını taşımıyorlar bile asla!
Taşımıyorlar, çünkü bu konuda yeterli bilgilere sahip değiller. Eğer ki gizli kalmış bilgilere sahip olsalardı, 1950’li yıllardan beri adım adım ona yaklaşılacağına, demokrasiden uzaklaşıldığını zaten farkederlerdi. Fakat ne yazık ki, bu farkediliş büyük kitleler tarafından şimdilik mevcut değil!
Geniş yığınlara demokrasi bilincinin önemi hiçe sayıldı hep bugünlere dek… Ve çoğunlukla da yanlış belletildi. Çünkü demokrasi, herkesin herşeyi yapabilme rejimi değil; yaşama hakkı, hukuk, eşit eğitim gibi paylaşımların esas olduğu ve insani değerlerin baş tacı edildiği, hakkaniyetin mutlaka gözetildiği bir rejimdir. Yani herkes bu rejimde başkasına asla zarar vermeden yaşama hakkına sahiptir
Hal böyle olduğunda yakın geçmişteki bazı siyasi söylemlerin bu darbe girişimine olanak hazırladığını dile getirmek de yanlış değerlendirilmemelidir.
Çünkü aylar önce mevcut rejimin, iktidarın lideri tarafından askıya alındığı söylendi ki, bu Anayasaya kesinlikle aykırıdır!. Meclis çalışmaları yine o yakın geçmiş sürecinde mümkün olduğunca kenera itelenmiş, halkın gözetimi ve denetimi ise ötelenmişti. Hatta Anayasa bütünüyle hiçe sayılmış, bir keyfi yönetim biçimi zoraki olarak topluma giydirilmeye çalışılmıştı. O süreci ve söylemleri unutmamak gerekir. Çünkü o da demokrasi dışı bir çeşit darbeydi aslında…
Örneğin C.Başkanı, bir başbakan gibi iktidar partisi lehine seçim meydanlarına iniyor ve partisine oy isteyebiliyordu. Ve ilişkilerini koparmak zorunda olduğu partisinin genel başkanını bile, aslında atama şekliyle o seçtirebiliyordu. Meclisten istediği kanunları çıkarttırabiliyor, dış politikada tek söz sahipliğini sorgusuz sualsiz sürdürebiliyordu.
Oysaki, Anayasaya göre devleti temsil etmesi ve siyasi kararlara karışmaması gerekmekteydi. Bu konudaki eleştirileri hiçe saydı ve ne istiyorsa aleni olarak uygulamaya devam etmekten geri durmadı. Açıkça söyleyelim ki bu büyük bir hataydı!
Zaten bu davranış ve benzerlerinin sonucu olarak, güney şehirlerimizde çatışma durmadı, çoğu da harabeye döndürüldü. Sınır komşularımızla aramıza düşmanlık tohumları ekildi… Ve hiç kuşkusuz giderek uluslararası kesimlerde itibar kaybettik!
Yapılan son darbe girişiminin içyüzündeki gerçekler henüz gün aşığına çıkmış değil ve bilinemiyor. Ama iktidar hakkında kuşkular biter tükenir cinsten değil! Zira, darbecilikle suçlanan cemaat yapılanması tamamen aynı iktidarın eseridir ve “ne istedilerse verdik” gibi itiraflar ortaya dökülüvermiştir.
Şimdi…
Darbenin sıcak saatlerinde iktidarın liderinin daha önceden hazırlandığı imajı ortada olan yandaşlarını meydanlara çağırma gereğini hissetmesi olağan bir şey değildir.. Onlar da herhalde çoktan hazırdılar ve sanki emir bekliyorlardı(!) Aralarında gerçekten darbeye karşı olan iyi niyetin temsilcileri yok değildi ama, çoğunlukla meydanlara dökülen cahil, gerici faşist çapulculardı. Ki bunlar, anlamadan dinlemeden sokaklara indirilen, halka tepki göstermeyen ve de ellerindeki silahları kullanmayan her şeyden habersiz erlerin üzerine çullandılar. Boğazları kesilen oldu, köprüden atılan oldu, ağzı-burnu dağılan oldu.
Ve hala bu caniler sokaktalar! Aradan bir haftayı aşkın sürenin geçmesine karşın hala iktidar tarafından meydanlara çağırılıyorlar. Bu tiplerden medet bekleyen bir iktidarın önde gelenleri bilmeliler ki, bu zihniyetle ülkemiz yarınlara asla taşınamaz. Çünkü ordunun ve de polisin yerine eğitimsiz cahil kitlelerin sokaklara salınması, yalnızca kaos yaratır ve devlete olan güven temelinden sarsılır.
Zaten, yapılan yaygaradaki “darbeyi halk önledi” tezi çok da doğru sayılamaz. Çünkü darbeyi durduran Atatürkçü komutanlardır ve kalkışmaya omuz vermemiş olup, tamamen karşı durmuşlardır. Bakmayın siz tankların üzerinde selfie çektiren ucuz kahramanlara…Halkın eğitimli orduya karşı koyacak gücü asla yoktur!
Darbe korkusu zihinlerden atılıp ortalık biraz gevşeyince, binlerce kişinin sorgusuz sualsiz görevlerinden alınıp yerli yersiz bir tasfiye sürecinin başlatıldığına tanık oluyoruz şimdilerde…. Ve anlaşıldığına göre bu tasfiye kolay kolay bitmeyecek de!..
Oysa yaraların sarılması ve uygulanan yanlış politikalardan vazgeçilmesi gerekir. Hukuk hiç sarsılmadan yerine oturtulmalı ve kimsenin müktesep hakkı gasp edilmemelidir. Bundan sonrası günlerin de tufan haline dönüştürülüp karanlığın, zulmün çoğalmasından kesinlikle uzak durulmalıdır.
Tersi uygulamaların yürürlüğe girmesi halinde, 1950’lerden beri yalpalayan ve giderek dökülen kırıntı halindeki demokrasinin tamamen çöküşü demektir bu! Ve sanırım bütün ülkede değilse de, büyük çoğunlukla sokaklara çıkış yasakları ve evlerde baskın aramalar yani cadı avlarını iktidarın aklından bile geçirmemesini umut ediyorum.
Ki bu, demokrasiye veda etmemiz demektir lamı cimi yok!. . İktidarın baskı ve tahakküme değil, halkın beklentisinde de olduğu gibi demokrasiye gereksinimi vardır. Zaten demokrasi rejimi iktidarın eseri olmalıdır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.