Bir Kitap: “1GEKÇABÇU”
Bir Kitap: “1GEKÇABÇU”
Bu tatil gününde sizlere, adı gizemli formattaki bir kitaptan söz edeceğim. Gizemli dediysem içeriği değil, eserin okurlara sunumundaki çok zekice bir buluşun ve sevecen hitapla iletiliş halini kastediyorum. Zira yazarının seçtiği konu o kadar güzel, samimi ve açık ifadelerle satırlara yerleştirilmiş ki, okuyup bitirdiğiniz zaman lezzeti uzunca süre aklınızdan gitmiyor!
Önce kitabın yazarından söz açayım özetle… Adı: İlknur Levent! Yazar, şair, ressam ve günümüzün bir çeşit yeni bilim dallarından olan doğal terapiler uzmanı… Ve bunlara ek olarak da hergün çokça yüklendiğimiz streslerden arınmak için yeni yöntemlerin geliştirildiği bir başka uzmanlık formasyonunun çok sıkça aranılan temsilcisi.. Yani yaşam detoksu!
Sözkonusu yazarımızın marifetleri bu kadarla da kalmıyor. Çünkü televizyon kanallarının da programcısı ve de çok başarılı bir sunucusu aynı zamanda. Yani parmak sayıları bile yetmiyor yaptığı iş seçeneklerine…
Şirin ve üzerilerinden sevencelikler akan iki eseri var İlknur Levent’in… Birinin adı “İki Kedim, Bir Ben, Bir de Sen”; diğeri ise, işte okunurken gizemlerle sarmalanmış bir spiritüel buket görkeminde… Özetle adı: “1 Gün Evrenin Kapısını Çaldım, Anahtarı Bendeymiş Çok Utandım”. Yani bu sözcüklerinin baş harflerinden yaratılmış bir isim: “1GEKÇABÇU”!...
Levent, bu ikinci eseriyle okurlarını çok samimi, sıcak, düşündürücü ve de sorgulayıcı zihninin ışıltılarıyla spiritüel mahfillerde ya da bazı gizemli şehir labirentlerinde biraz merakla dolaştırıyor peşi sıra…
Öyle şata-fata sokmadan, pırıltılı edebi cümlelere boğmadan okurlarını bu eseriyle gerçekten peşinden koşturuyor hiç abartısız… Zaten yaradılış itibariyle , bir koşucu gibi yerinde duramayan, kendi yorumuyla “her an, her yerde” olan yaşam biçimini satırlarına öyle taşımış ki, arada bir durup dinlenme gereksinimi dahi duyuyorsunuz. Hani onun bu kitabını okurken biraz durup dinlenmez iseniz, inan olsun turşunuz çıkabilir!
Yazdıklarının arasında ruhsal noksanlık meraklarını nasıl ortadan kaldırdığını ve aklındaki sorulara nasıl yanıtlar bulduğunu açıkça yazmış zaten… O noktalarda oluşacak olan acabaları hatta bazı dogmaları kendi kendine sorgulayıp, yanıtlarını ya da bulgularını en kestirmeden bölüşüp paylaşmış Levent!
Ve bu eserinde yaptığı araştırmaları doğal terapi bilgileri ve de yaşam arınması yöntemleri eşliğinde çok öz olarak şöyle vurguluyor güzel yazar:
“Her ne olursa olsun bize verilen ömrü neşeyle, keyifle,şükürle tamamlamalı; onlara değer katmalı ve ne kadar kıymetli olduğumuzu da anlamalıyız.”
Küçük bir kitapçık “1GEKÇABÇU…” Fakat içeriği umulmadık biçimde göz dolduruyor ve şişeden çıkan cin gibi şaşırtıyor okuduklarınız! Özetle çok özlü ve spiritüel bazı bilgece söylemlerin kıymetli ziynetler gibi saklı durduğu küçük bir hazine desek yeridir.
İşte size, o muhteşem hazinenin yazarı İlknur Levent’in söylemlerinden bazıları:
· Mutluluk diye tadını bilmediğiniz bir meyveyi arıyorsunuz.
· Trene biniyorsanız, bir yerden ayrılıyorsunuz demektir. Yolculuk süreci, geçmişle hesaplaşma ve geleceği kurma sürecidir. Trenden indiğinizde, yeni bir hayata katılış gerekir.
· Mutlu olmak için hayattan kaçış değil, hayata katılıştır esas olan.
· Haz arttıkça bağımlı olursunuz, bu mutluluk değildir!
· Haz, iki doğum sancısı arasında geçen kısa dönemdir.
· Biz hep hazzı isteriz, ıstırap olmasın isteriz… Ama çocuk doğmaz ki o zaman!
Eserin temel eksenindeki öneri ise sabır! Şöyle söylüyor Levent:
“Sabır, şikayette bulunmadan, hoşnutsuzluk göstermeden sıkıntıya katlanmaktır. İlim öğrenirken de sabır gerekir, kitap yazarken de, resim çizerken de, yemek yerken de… Sabır sağlığınız bozulduğunda sakince iyileşmeyi ve geçim sıkıntısı yaşadığınızda, çalışmaya devam edip güzel günleri beklemektir. Ve sabır, bir şeye dayanamayacağınızı düşündüğünüz anda başlar…”
Ve bu söylemleri kitabında güzel bir meselle bağlamış yazar… O mesel şöyle:
Ulu hakan Timur’a demişler ki:
“Sen savaşları çokça kazanıyorsun. Nasıl ediyorsun da her seferinde zafere ulaşıyorsun?”
Timur, soruyu sorana: “Uzat parmağını” demiş!
Ve uzatılan parmağı tutup ısırırken, kendi parmağını da o kişinin ısırması için ağzına sokup söylenmiş:
“Savaş bir ısırma sanatıdır…”
Ve ikisi de karşılıklı parmakları ısırmaya başlamışlar. Bir süre sonra Timur’un karşısındaki adam “ah” çekerek duyduğu acıyı hissettirmiş Timur’a… Ve parmağını geriye çekmiş onun ağzından… Timur ise adamın parmağını ısırmayı sürdürmüş. Ve neden sonra bu ısırmayı bırakıp adamın parmağını salarken:
“Gördüğün gibi, acı duyarken ah etmek sana fayda vermez. O faydadan yararlanacak olan yalnızca acıyı yaşatan olur!”
1GEKÇABÇU adlı bilgi hazinesi adlı eseri içsel bir sıcaklıkla okudum ve çok sevdim. Okursanız onu siz de seveceksiniz, eminim!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.