Kumpaslar Ve Toplumsal Beklenti
Kumpaslar Ve Toplumsal Beklenti
Yargıtay kararından sonra Ergenekon davasıyla ilgili olarak merkez ve iktidara muhalif medya manşetlerinde bu eksantrik dava genellikle şöyle yer aldı:
“Tezgah Çöktü!”
İnsan dayanamayıp sorası geliyor elbet:
“Hangisi?..”
Evet hangisi? Çünkü Ergenekon, yok yere icadedilmiş olan akıl almaz ve vicdansızca yaratılmış kumpaslardan yalnızca biri. Balyoz, Poyrazköy, Casusluk, Oda Tv., Mit Tırları gibileri de diğer kumpaslardan birkaçı elbet… Yani say sayabildiğin kadar!
Evet en sonunda Yargıtay , Ergenekon davası konusunda 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği adaletin esamesi dahi bulunmayan ahlaksızca ceza hükümlerini bozdu ve Ergenekon diye bir örgütün olmadığına karar verdi. Bu karar aynı zamanda, 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu manasız hükümlere karşı da bir parmak sallayışıydı aslında… Çünkü dünya hukuk tarihinde böyle bir usüllere aykırı yargılama pek görülmüş değildi. Ki, hukuk adına bir utanç olayıydı tam anlamıyla…
Zaten herkes biliyordu davanın tutarsızlığını ve uyduruk olduğunu, yalnızca yandaşlar inanmak istemiyordu. Çünkü onlar nasıl olmuşsa olmuş; inanılması gerekenlere inanmıyor, inanılmaması gerekenlere ise inanmak için hazır bekleşiyorlardı son birkaç yıldır:
Neyse… Şimdi burada bir başka yanına bakalım bu davanın!
Yüksek mahkeme Ergenekon terör örgütünün olmadığına karar verdi ama, ya bu tezgahı yok yere oluşturanlar yani asıl dava edilip mahkum edilmesi gereken suçlular kimdi? Ve de neden onlar yargıya taşınmadılar?
Hani “Bu davanın savcısı benim” diyen ve bütün bunlardan asıl sorumlu olan zat hakkında neden şimdi bir dava açılmıyor? İftiralardan müstafi biri mi bu mübarek?
İktidara göre ne yapılmış olursa ya da kim yapmış olursa olsun suçlu paralelciler! Ergenekon davasının ardından da o çıktı yine… Bu yanlış sayılmaz elbette! Cemaatin bu kumpasta yeri var mı, var! Peki, onlara bu tezgahların yapılmasına izin ve fırsat verenler kim? Vermedik diyemezler, çünkü meydan cemaate bırakıldıysa suç önce kendilerinin !
Yani bu dediklerim, diğer paralelciler efendim! Ve ne yazık ki gerçek de bu!..
Paralel sözcüğü, son yıllarda tam bir günah keçisi vallaha… Ne olsa onlardan soruluyor. Halen her suçun faili öyle! Bir bombalı saldırı olsa, onlar… İktidar oy kaybetse, onlar… Merkez Bankası faizleri yükseltse, dolar başını alıp gitse ya da enflasyon bile yükselse yine onlar!
Açıkça söyleyelim ki, bu paralelci suçlamasından gına geldi millete!..
Öte yandan ülkenin asayiş durumuna bakıyorsunuz, sanki yıkım işçileri devrede… Güney illerimiz, terör örgütü PKK’ya verilmiş olan “çözüm süreci” fırsatıyla delik-deşik edilmiş ve bunun sonucu olarak beklenen arbede de iki çatışma arasında kalarak harabeye dönmüşler! Ve daha başkaları da bu harap etme istekleri yüzünden sıradalar! Yani o bölgedeki bazı yerleşim yerlerinin de harap edilmesinin eli kulağında…
Şu anda, milliyetçilik çağrılarıyla ortalığa caka satanlar; daha düne kadar oralara hendekler kazılarak içlerine patlayıcı yerleştirilmesine karşı çıkmamış ve göz yummuş tam anlamıyla… Yani bilerek, isteyerek, bu fikre karşı olanlar suçlanarak yapılmış bunca manasızlık! Hiç akla yakın bir iş mi yapılanlar bilen varsa söylesin!
Özetle bu da bir birlikteliğin sonucu değil mi? Yani bir paralel devlet oluşumu da PKK ile kurulmuş olmuyor mu?
“Kürt sorunu, benim de sorunumdur” diye durduk yerde ortaya atılan o zamanın başbakanı ve şu anda da Cumhurbaşkanımız olan sayın zatın, işlenmiş olan akıl almaz suçların ortağı sayılması garip karşılanabilir mi? İşte bu hal, aynı Ergenekon ve diğerlerinde olduğu gibi aleni bir kumpas değil de nedir?
Peki ya şu Karaman’da olan akıl dışı tecavüz olayları? Özetle devletin içine çöreklenmiş olan Ensar Vakfı ve de onun eş ortağı Kaimder’in, ahlak konusunda yarattıkları infial yine bir başka paralel kuruluş biçiminden ötürü öne çıkmış değiller midir?
Bakınız sevgili okurlarım!
Dünya gezegeni canlıları olarak 21. Yüzyılı yaşamaktayız bugün!. Yaratıcılığın, ileri düşünce formlarının, bilgi seviyesinin ve de özellikle teknolojinin en yüksek tutulduğu süreçlerin içinden aşmaktadır bugün toplumlar. Ki, onların lokomotifliğini yapması gereken erklerin önünde ve ilk sırada da mutlaka ahlak bulunmalıdır. Ne gariptir ki ahlak, anlaşılıyor ki şu süreçte en çok bizi yönetenlerin mutlak olan ihtiyaçlarıdır. Onların bu burjuvazi pisliklere karışması doğru olmadığı gibi, yapanları korumaya almaları da bir başka ahlaksızlık, hatta tamamen yüzsüzlüktür. Bunları en azından hatırlatma babında söylememiz, inanın şahsıma zül geliyor! Fakat, ülkede her şey yapılıyor ve yapanların ceza görmesi yerine onlara bir çeşit kazanımlar dahi sağlanıyor. Bundan daha hazin ve trajik hal olabilir mi?
Yakın zamana yani 20. yüzyıla kadar insanın insanla hakemler eşliğinde çatışması ve biribirlerini silah kullanarak öldürmesi mübah sayılıryordu. Yani “düello” denilen aşağılık hak yürürlükteydi. Üstün bazı beyinler, bunun yanlış olduğunu ve insanlığa yakışmadığını öne sürerek toplum içinde doğru fikri yaygınlaştırdılar. Sonra da kanun koyucular bu fikri benimseyerek, duellonun yasalarla yasaklanmasını sağladılar. Böylelikle de toplumlar, bir insanlık çıkmazından kurtulmuştu o süreçte…
Şimdi de bu fikrin ahlak konusundaki benzerlerini gündeme getirmeliler. Yani hakim güçler, hegemonya tezgahlarını hep başta olmak için değil, insanlığın hizmetine uygun tavırlar geliştirerek halk arasında yaygınlaşmasını sağlamalılar. Ahlak kesinlikle bunların başına gelen argümanlardan biridir. Çünkü onun olmadığı yerde her şey kurur ve ot dahi bitmez olur! Siyasette, öğretim de, sağlık da, realite içindeki bütün beşeri ilişkilerde de ahlak baş tacı edilmeli ve bu yolla insanlığın aşağılanması artık sona erdirilmelidir.
Siyasetçilerin hiçbiri bizim düşmanımız değil! Onlar kaçamak yollar uygulayarak hep başta kalma istemlerine yönelmek yerine; ahlakın, doğrunun ve özgürlüğün kapılarını aralayarak görevlerini sürdürülerse, kendilerini yeniden seçtirmeleri de o kadar kolay olur. Özetle biz bu dünyanın ve de bu güzel yurdun insanları olarak ahlaklı, doğru, sevgiler yüklenmiş siyaset insanları ve de bu niteliklerle donanmış devlet adamları istiyoruz. Onların yönetmekten amaçları içindeki asıl olan oy kaygısı değil, mevcut yurttaşların ve de gelecek kuşakların güvenlerini, onun yanı sıra da evrensel hak olan mutluluk beklentilerini tesis etmelerini bekliyoruz. Ve bütün bunlar, yalnızca insani isteklerimizdir ki, kimseye bir zararı da sözkonusu değildir.
Ahlaklı, özgür, mutlu ve hep ışıklı günlere sevgilerle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.