İnsanüstülük...
İnsanüstülük…
Ne çok tatil günlerimiz var farkında mısınız? Yazımı hazırlarken, öncelikle bu tatil günlerinde sizlere hoş sohbet nitelikli olacakları denk getirmeye özen gösteriyorum. Ve inanın, haftanın başlamasıyla sonun gelmesi an meselesi sanki!
Neden mi böyle oluyor? Şundan efendim… Gün yine 24 saat fakat, değer olarak hesaplandığında sanki 16 saat! Yani eskiden 24 saatte yapılabilen bir işi, zamanın hızlanması nedeniyle 16 saat kadar bir zaman aralığına sığdırmak zorundasınız. Trafik, telefon ve televizyon zamanınızın çoğunu sessizce götürüyor, ama farkına varmıyorsunuz bile…
Bugün size biraz yüzeysel de olsa insanüstülükden söz edeceğim. Ve şöyle bir soru ile başlayalım dilerseniz:
Varoluşumuzun amacı nedir?
Bunu kime sorarsanız sorun, doğru yanıt almanıza imkan yoktur üzgünüm ki… Çünkü hiçbirimiz, gün içinde böyle şeyler düşünmeyiz ve böyle bir soru aklımıza dahi gelmez… Zira sorunlar o kadar çoktur ki, böyle bir düşünce devede kulak dahi değildir?
Kestirmeden söyleyelim… Bu sorunun yanıtı tek kelimdedir. Ancak o sözcüğü mistik yasalar gereğince ne yazık ki söyleyemem! Şöyle ifade etmem belki uygun olur diye düşünüyorum. Yani dünyaya gelişimizin amacını bilmek için, filozofik bilgileri edinmeniz şarttır. Bu da en azından, çok sıkı bir eğitimle 20 yıldan çok bir süreyi gerektirir. Ve bu eğitim, tamamen bilimsel öğrenimin dışındadır. Zira bilimsel öğrenim metodları yalnızca dünyasal olup, insanın yücelişine ve ölümler ötesine yönelik değildir. Daha da bir doğru söylersek, ucunda nema olmayan konularla günümüz bilimi düşman kardeş gibidir. Çünkü kazanca yönelik olmayan konularla bilim artık ilgilenmiyor!
İnsanüstülük, tam anlamıyla insani değerleri nefsine sığdırmış ve dünyadan elini eteğini çekmiş olan kişilerin harcıdır özetle… Ve onlar, elde ettikleri deneylerle örnek insan liyakatı kazanmış olan yaşamın ustalarıdır bir başka deyişle…
Şimdi size, işte bu kuram bünyesinden gönül dolusunca birkaç örnek veri aktaracağım. Aktardıklarım, 70’i aşkın eser vermiş ve özellikle Yunus Emre, Mevlana Celaleddin, Hacı Bektaşi Veli ve Muhyiddin İbnu’l Arabi gibi Anadolu erenlerini didikleyip eserlerini yorumlamış biri olarak, o incelemelerden kazandığım deney ve edinimleri gönül süzgecimden geçirerek hazırladığım “İnsanüstülüğün Pınarından” adlı kitabımdan olduğunu da bilginize sunuyorum.
*Her insana lazım olacak kişiyi, onun karşısına Tanrı çıkarır. Bu dünya okulumuzun karma planı nedeniyledir. Oluşacak her türlü olumlu ya da olumsuzluk, yalnızca dünya yaşamı süresince bir anlam ifade eder. Hayatlar ise binlercedir bir defalık değil! Ve bizlerin çok zaman hayırsız diye verdiğimiz hükümler, bilmeliyiz ki aslında hayırımızadır. Çünkü denilir ki: "Bir şeyden şikayetiniz, yaradandan şikayetiniz demektir." Her hayat programı, ilahi nizamın bir düzenlemesidir ve gerçek biz olan ruhumuzun deneyimler kazanması içindir. Böylelikle bugünün kötümserlikleri, gelecek zamanların ya da hayatların iyimserliklerini kazandırırlar. Yaşamın temel sırrı "aramak" fiilinin içindedir ve çok zorlu da olsa mutlak bir doğrultudur. Aynı zamanda da yaradılışın en güzel yasalarından biridir. Çünkü her şey ancak arandığında bulunur… Güzel olan ise, hiçbir zaman hazır değildir ve kendiliğinden kapıya gelmez!..
*Dünyasal ortamda tekdüze yaşamlar yoktur, anlar ya da olaylar halkalar halinde ardarda gelen acılarla ve sevinçlerle doludur. Yani birbirini izleyen iki tekerlek gibidir acılarla sevinçler... Ve hep biri biterken diğeri başlar! Bütün acıların ya da korkuların arkasında sizleri kuşatmış olan inançlarınız var olup, onlar sürekli mutlu ve sevinçli olmanızın yegane engelidirler. Çünkü her şeyi inançlarınıza uygun sanısıyla Tanrı'dan beklemektesiniz...Tanrı ise, liyakat sahibi olmayana hiçbir şeyi armağan etmez! Ve bu çarpık algılamalardan ötürü çevrenizi bilinçsizce cehenneme çeviren de sizlersiniz. Şunu da unutmayın ki, iyilerin cennete gitmelerine gerek yoktur... Çünkü iyilerin olduğu her yer zaten cennettir!..
*Dilekler ve niyetler genellikle güzeldirler elbet! Ancak biz canlılar, yaşanmış ve bitmişleri yaşıyoruz belki de.. Yani "Geleceğe Dönüş" kuramı, bir tahayyül olduğu kadar geçmiş olan gerçekler de olabilir. O nedenle dileklerin, duaların ve bedduaların da hiçbir geçerliliği olmaz bu durumda! Zaten, dileklerde istenilenlerin tümü, ilahi hiyerarşinin gözetimi ve kontrolünde aksaksız olarak yapılmakta olup; hiç düşünenemediklerimiz de dahil olmak üzere sürekli devreye sokulmaktadır. Yani sizlerin dua ya da dilekler yoluyla oluşan talepleriniz, ilahi sistem tarafından bilinmiyor ve düşünülmüyor değildir! İlahi Nizam, ihtiyaçlarınızın en küçük bir partikülünü dahi bilir ve onları oluşturma hazırlıklarıyla uğraşır. Elbet ki biz insanların dua etmek ya da dilekte bulunmak yerine, isteklerimize doğru yürümemiz ve o konuda uğraş vermemiz şarttır! Ve bizlerin yapması gereken tek şey, herşeye karşı yalnızca doğru ve açık olmak, olanların da farkında bulunmaktır. Gerisi tanrısal yasaların dizaynıyla milim aksamadan devinimdedir ve sırası geldikçe mutlaka gerçekleşmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.