Kitap Kardeşliği
Kitap Kardeşliği
Evet, yanlış bir söylem değil bu… Kitap gerçek bir kardeş ve hiç ihanet etmeyen bir dosttur. Ve öyle bir dosttur ki, yaradılış nizamına uymayan bir doğuş formatı ile de olsa kardeş olduğundan, dost olduğunda asla kuşku duyulamaz.
Peki dost nedir sizce? Bakın bunu, Doğu bilgeliğindeki bir anektod yanıtlayayım size…
Üç türlü dost vardır!
Birincisi ekmek gibidir. Ve onu her gün ararsın, her zaman da yanında olsun istersin!
İkincisi ilaç gibidir ve yalnızca gerektiğinde var olsun istersin…
Üçüncüsü ise mikrop gibidir. Olmaması iyidir ya, sen onu aramasan da, o seni gelir bulur!
İşte kitap, birincisinde olduğu gibi sofradaki ekmeğe benzer ve onsuz gün olmaz! Katak istemez, su istemez, şikayet etmez, kalleşlik bilmez… Ve o varken, bir üçüncü kimseye gereksinimiz bile olmaz aslında… Çünkü kitap bir dünyadır, dosttur, kardeştir ve her şeydir!
Bir önceki yazımda, Kadıköy Günlerini ve kitap fuarlarını konu ederek, kültür sanat dünyasından bir aktiviteyi aktarmıştım. Ve yer sınırlılığı nedeniyle, kitapla ilgili bir şeyler söylemeye yerimiz yetmemişti. İşte şimdi onu yerine getirelim ve elimize kadar artık rahatlıkla ulaşabilen bu muhteşem dostun, kardeşin varoluş serüvenine gelin kabaca bir göz atalım:
Kitabın tarihçesi:
Halk diliyle söylersek, harfleri sökebilip okumanın tadına varabilmişler için bilgi, eğitim ve öğreti kaynağının temel unsurudur kitap... Ve çağımızın insanı için de olmazsa olmazıdır elbet! Kitabın tarihsel sürecine eğildiğimizde şunları görmekteyiz:
Yazının kullanımı insanlığın dünyasında giderek yaygınlaştıkça; taş, bronz, kil tuğlalar, ağaçtan yapılı tabletler ya da ağaç kabukları süreçler içinde yerlerini daha kolay taşınabilir malzemelere dönüşerek çok hızlı bir boyut kazanmıştır.. Mısırlılar, çok önceleri yaprak biçiminde birleştirilmiş papirüs sapı tabakalarından yararlanmışlardı. Çinliler ise önceleri ipek, sonraları da kağıt kullanmaya başladılar.
Onların ardından Asya- Avrupa kavşağı olan Anadolu’da, devrisi süreçte Grek toplumu Yunanistan’da ve sonraları da Roma’da ağartılmış koyun, keçi ya da dana derisinden ilk parşömenler kullanıma sokuldu. Bunlardan üretilen ilkel kitaplar, “volumen” denilen tomarlar halindeydi ve yalnızca bir yüzüne yazılmış yazılardan oluşmaktaydı. Ve işte o parşömenler, sonuçta bölünüp katlanarak dikdörtgen biçimine getirildi ve formalar halinde bir tarafı dikilerek bugünkü biçimine erişildi.
Kitapların ilkel hali olan tomar kullanımı, genellikle adli işlemler sırasındaki tutanaklarda, onu izleyen süreçlerde ise Yahudi ayinlerini çoğaltmak için kullanıldı. Ve o süreç sonrası çağlarda gün gün gelişerek; sırasıyla fırça, kamış ya da kuşların tüyleri boyalara banılarak yazılımlar biçimiyle akıl almaz bir yarışa dönüştü.
IV. yy’dan beri ise, kitapların yapımında ksilografi ile mürekkep kullanılarak tamponla baskı teknikleri geliştirildi ve Avrupa Kıtası’na uzanarak yaygınlaştı. Tabii ki o teknikle basılabilen ilk kitaplar, Hristiyan inancının “vahiyler”i ile “Yoksulların İncili”ydi.
Ve yine Çinliler, kilden üretilmiş ilk devingen harfleri XI. yy’da kullanıma sokarak kitap basımını kısmen de olsa otomat hale getirdiler. Metallerin alaşımıyla oluşturulan devingen harfler, büyük olasılıkla 1440 ile 1450 yılları arasında “Mainz”de kullanıldı ve bu oluşum “Matbaanın Babası” diye adlandırılan “Gutenberg”e mal edildi.
Büyük yenilikteki Gutenberg’in baskı makinesinden çıkan ilk önemli yapıt ise Hristiyanların kutsal kitabı olan “İncil”di. Üzerinde tarih basılmış ilk kitap ise, 1457 yılında basılmış olan “Mainz Mezamin”dir.
Ve kitap, okuma oranının hız kazanmasıyla tüm dünyayı etkisine alarak çoğaldıkça çoğaldı. Okuma yazmanın yaygınlaşması ve öğretim kurumlarının çoğalması ile kitaplar kütüphanelerin raflarına sığmaz oldu ve evlerde de en güzel köşelere yerleşti. Özellikle XX. yy’la kadar kitap, bilgi iletişinde tamamen rakipsizdi. Sonraları gazeteler, radyo, televizyon ve zamanımızın en önemli elektronik aracı olan bilgisayarlar karşısına dikilerek hızını kesmeye hazırlandıysa da, önemli bir oranda onu frenleyemedi. Yani kitap, artık kitlesel kültür iletişiminde tek araç değilse de, yüzyıllar boyunca gerçek bir uygarlık yaratarak insanlığın umudu olmuştur ve şimdilerde bu yerini koruyacağından da kuşku yoktur!
Kitaba açılan ticari yollar...
Derken, para kazanmasını bilen ya da beceren girişimciler; önlerinde açılan muhteşem pazara hemen el attılar her şey gibi! Yeryüzü bu alanda oldukça bakirdi ve kitap dünyası insan için çok büyük bir yenilikti. Matbaalar tesis edildi, baskı çeşitlemeleri ortaya konuldu ve kısa süreçte de resimlendirilip renklendirilerek cazip hale getirildi. Hatta görme engellilerin okuması bile sağlanmış, kabartma harfli yazılar sayfalara konularak koskoca bir kara duvar aşılmıştı.
Başlayan büyük yarış, kitabın ticarette yer almasıyla müthiş bir hız kazanmış ve amansız biçimde yol almaktaydı. Çünkü girişimcilerin önünde çok büyük bir pasta vardı ve ondan pay almak için bütün hatlarıyla bir anlamda saldırıya geçmişlerdi.
Böylelikle dağıtım düzenleri oluşturulmuş ve önceleri kitabın ayağına gidilirken, kitap insanların ayağına götürülmeye başlanmıştı artık!. Yarış kızışmış, tröst oluşumları devreye sokulmuştu. Çeşitli yöntemler ve gizli dayatmalarla büyük sermayeli kuruluşlar yeni yayınevlerine göz açtırmıyorlar, onları ilk fırsatta boğazlamaya duruyorlardı.
Ve dev kitap fuarları düzenlenir oldu. Halkın akın akın gittiği, kalabalıktan kitapların dahi zor seçilebildiği stantlar sıralanıp bir şenlik, bir bayram yeri kurgulandı. Elbet ki büyük firmalar, buralardaki köşe başlarını da ele geçirmişlerdi ve küçük yayınevlerini daha karanlık ve küçük hücrelere sıkıştırmayı kolayca başarmışlardı. Çağımızdaki emperyalist egemenlik, kültür dünyasına da hükmediyordu artık!
Derken, politika girdi bu keşmekeşin arasına... Özellikle yerel yönetimler, bu bayrağı daha küçük bölgelere taşımaya yöneldiler. Aslında yapmaya durdukları amaç, almak istedikleri sandıklardaki oy kazanımıydı; fakat üzerini boyayıp kültür hizmeti olarak sundular halk kitlelerine... Elbet ki aralarında, gerçekten kültüre duyarlı olanları da vardı. Ancak, genellikle bir orta oyunu gibi sürüyordu olan biten ve sömürü düzeni buralarda da dayatmaya dönüşmüş, tröst yayınevleri aynı hızla fırtınalar estirmeye mola vermemişlerdi. Darwin’in tespit ettiği kuram, böylelikle kitap dünyasında da aynen geçerliydi ve güçlüler, güçsüzleri saf dışı bırakarak ayakta kalmak anlayışı mürekkep kokusunda da şekillenmişti.
Bugün dünyamızda var olan kitap kardeşliği, aslında ebedidir. Öz kardeşinizle düşman bile olabilirsiniz, ama kitap kardeşliğinde düşmanlık unsurları yoktur. Ve yalnızca barışa, sevgiye, ışıktan yarınlara açıktır kitabın sayfaları…
NOT: 01 ila 05 Haziran tarihleri arasında, Haydarpaşa Garı’nda sürecek
olan 8. Kadıköy Kitap Günleri kapsamındaki “Kırıntı Yayıncılık” standında
kitaplarımı imzalayacağım. Tüm dost okurlarımı bekliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.